Suriyeli sığınmacıların yakılarak katledilmesi tehlikenin büyüklüğüne işaret ediyor

Geçtiğimiz hafta, insan hakları örgütleri, 16 Kasım’da İzmir’de üç Suriyeli sığınmacının yakılarak öldürüldüğünü bildirdi. Bu barbarca eylem, NATO’nun Suriye’deki on yıllık savaşının ve Türk egemen sınıfının savaştan Türkiye’ye kaçan milyonlarca Suriyeli sığınmacıya karşı kışkırttığı gerici atmosferin ürünüdür.

Olayın bir cinayet olduğu gerçeği bir aydan uzun bir süre gizlendi ve ancak ailelerden birinin Mülteci Medyası ile iletişime geçmesiyle ortaya çıktı. Ancak bundan sonra yangına yönelik bir bilirkişi incelemesi başlatıldı. Saldırgan Kemal Korukmaz, yakalanmasından sonra saldırıyı gerçekleştirdiğini itiraf ederek onlara kendisinin Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığı (JİTEM) için çalıştığını söyledi.

Suriyeli işçilerin uykularında yakılarak öldürüldükleri yer [Fotoğraf: Deysem Siti]

Mülteci Medyası Derneği Başkanı Deysem Siti, Evrenselgazetesine şunları söyledi: “Üç gün önce ailelerden biri bana ulaştı. Bir ölüm olduğunu ancak bunun cinayet olduğunu söyledi. Emniyetten kendilerine bilgi verilmediğini de aktardılar. Biz de olayı öğrenmek için takipçisi olduk... Önce sobadan yangın çıktığı söylense de kamera kayıtları saldırı olduğu göstermiş.”

Hayatını kaybeden 21 yaşındaki Ahmed Al-Ali, 23 yaşındaki Mamoun Al-Nabhan ve 17 yaşındaki Muhammed El-Bish, Birlik Beton’un Urla’daki tesisinde sigortasız çalışıyorlardı ve açlık sınırının bile altında kalan bir maaşla yaşamaya uğraşıyorlardı.

Üç işçi, gece kaldıkları odaya gelen Kemal Korukmaz tarafından uykularında yakıldı. Al-Ali ve El-Bish iki gün sonra hayatını kaybederken Al-Nabhan hastanede acılar içinde geçen bir haftadan sonra hayatını kaybetti.

Diğer ayrıntılar da bunun planlı bir katliam olduğuna işaret ediyor. İnsan hakları derneklerinin yaptığı ortak açıklamaya göre, Korkumaz bir başka işçiye “Orası yanacak, o Suriyeliler bugün ölecek” demişti.

Korukmaz, cinayetten on gün sonra Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı iki kişiyi bıçaklamasının ardından yakalandı. Evrensel’in ulaştığı ifadesine göre, cinayetleri itiraf etti ve JİTEM için çalıştığını iddia etti.

JİTEM, Türk devletinin PKK ile savaşı sırasında Kürt illerinde meydana gelen çok sayıda faili meçhul cinayetle bağlantılı bir örgüttür. 1998’de, dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, 1996 Susurluk skandalının ardından JİTEM’in faaliyetlerini itiraf edene kadar örgütün varlığı devlet tarafından inkâr ediliyordu.

Korukmaz, ifadesinde 2000’li yıllarda zorunlu askerliğini yaparken bir komutanı tarafından JİTEM’e katılması istendiğini, kendisinin bunu kabul ettiğini ve pek çok operasyona katıldığını söyledi. Korukmaz, bir gün arabasının üzerinde “göreve başla” diye yazan bir not bulduğunu, birkaç gün sonra “göreve devam et” yazılı ikinci notun bırakıldığını söyledi. “Temizliğe başla” şeklindeki üçüncü notla harekete geçtiğini belirten Korukmaz, “Temizliğe başla lafını Türkiye’yi Suriyelilerden temizle olarak anladım,” diyordu.

Korukmaz’ın ifadesi, NATO ittifakına üye ülkelerdeki göçmen ve sığınmacı cinayetlerinde devletin suç ortaklığı meselesini gündeme getirmektedir. Almanya’da, devletin sızdığı neo-Nazi Ulusal Sosyalist Yeraltı (NSU) örgütü Türkiye kökenli en az 10 göçmeni öldürdü. 2017’de, Suriyeli ve Ortadoğulu sığınmacıları öldürme planları yapan, Franco A. adlı bir subayı da kapsayan bir neo-Nazi ağının varlığı ortaya çıktı.

Mamoun Al-Nabhan’ın kardeşi Ahmet Nabhan’ın yaptığı açıklama, İzmir’deki cinayetin bilinçli bir şekilde gizlendiğini gösteriyor.

Ahmet Nabhan şunları söylüyor: “Biz 5 yıl önce geldik Türkiye’ye. Kardeşim 23 yaşındaydı. Fabrikada çalıştıkları yerde uyurken [Korukmaz] mazot, benzin döküp sonra da yakmış. [Kardeşim] Olaydan sonra bir hafta hastanede kaldı. Bir hafta sonra öldü. Diğer arkadaşları ise zaten bir gün sonra öldüler. O zaman hiç kimseye haber vermedik çünkü polis kimseye anlatmamamızı istedi… Türk tarafları basına neden haber vermediler onu da bilmiyorum. Katil bizimle aynı fabrikadan taş alıyordu.”

Özgürlük İçin Hukukçular Derneği de katliamın “16 Kasım 2021 tarihinde gerçekleşmesine rağmen ailelere baskı yapılarak” gizlendiğini belirtiyor ve ekliyordu: “Bu katliamın devletin yürüttüğü mülteci politikasıyla doğrudan ilgili olduğu, buna hizmet eden söylemlerin de mültecilere yönelik ırkçılığı derinleştirdiği açıktır.”

Bu arada tutuklanarak cezaevine gönderilen Korukmaz’ın akli dengesinin yerinde olup olmadığına dair rapor bekleniyor. Korukmaz’ın akıl sağlığı ile ilgili rapor ne yönde olursa olsun, burjuva siyaset kurumunun bu konudaki sorumluluğu ortadan kalkmayacaktır.

Mart 2016’da AB, Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan kirli anlaşma, Yunanistan’ı AB’nin gardiyanı yaparken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetini, Suriye, Irak ve Afganistan’daki savaş bölgelerinden gelen sığınmacıların Avrupa’ya gitmesini engellemekle görevlendirmişti. Dahası, Ankara, sığınmacıları NATO güçleriyle görüşmelerinde bir pazarlık kozu olarak kullanmayı amaçlıyor. Bunların yanı sıra, Türkiye’deki yaklaşık 3,7 milyon sığınmacılar arasındaki işçilerin sigortasız ve asgari ücretin bile altında kalan ücretlerle sömürülmesi sürecini yönetiyor.

Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve aşırı sağcı İYİ Parti önderliğindeki burjuva muhalefet ise sığınmacı karşıtı bir kampanyanın başını çekiyor. Bu partiler, iktidara gelmeleri halinde sığınmacıları geldikleri ülkeye geri göndereceklerini söyleyerek sığınmacı karşıtı şovenizmi körüklüyorlar.

COVID-19 pandemisiyle birlikte derinleşen bir ekonomik ve toplumsal krizin ortasında, tüm siyaset kurumu tarafından yürütülen bu kampanyanın amacı, işçi sınıfını bölmek ve büyüyen sınıfsal gerilimleri işçilerin en sömürülen kesimlerine yönelik gerici saldırılara doğru saptırmaktır.

Gelişmeler, Dünya Sosyalist Web Sitesi (WSWS) tarafından yapılan uyarıları doğrulamaktadır. Temmuz ayının sonunda şöyle yazmıştık: “Özellikle burjuva muhalefet partilerinin ve onlara yakın medyanın kışkırttığı linç ortamı, hem sığınmacılara hem de tüm işçi sınıfına karşı faşizan saldırılara zemin hazırlıyor.” Bundan sadece birkaç gün sonra yüzlerce kişiden oluşan bir aşırı sağcı güruh, Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyeli karşıtı sloganlar atarak sokaklara döküldü, Suriyeli sığınmacıların evleri taşlandı, bazı dükkânlar yağmalandı ve araçlar yakıldı.

Ataman Kardeşliği adlı paramiliter faşist bir grup tarafından Salı günü yayınlanan video, aşırı sağcı tehlikenin büyümekte olduğunu gösteriyor. Bu ırkçı grubun videosunda, grup üyelerinin bir Afgan sığınmacıyı kovalayıp dövdükleri görülüyor. Silahlı milis görüntüleri içeren başka videoları da olan grubun, faşizan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile benzer bir bayrağı bulunuyor ve grup üyeleri bozkurt işareti yapıyorlar.

Bu gelişmeler ciddi bir uyarıdır. İşçi sınıfı ve gençlik, sığınmacıları savunmaya geçmelidir. Bu, tüm işçi sınıfını devlet destekli aşırı sağcı şiddete karşı savunma mücadelesinin belirleyici bir parçasıdır.

Loading