Rus Sosyalist Hareketi (RSM) ve Syriza tarzı bir oluşum olan Ukraynalı Sotsialnyi rukh (Sosyal Hareket, SR) grubu, Pablocu International Viewpoint web sitesinde NATO’nun Rusya’ya karşı Ukrayna’daki vekil savaşının tırmandırılması çağrısında bulunan bir ortak bildiri yayımladı.
“Rus Emperyalizmine Karşı” başlıklı bildiri, açıkça Rusya ile Ukrayna üzerinde olan çatışmada ABD emperyalizminin arkasında yer almayı reddeden herkesi hedef alıyor.
Bildiride şunlar ifade ediliyor: “Ukrayna’ya savaş açan NATO değil, Putin’dir. Bu nedenle, odağımızı Batı emperyalizminden Putin’in ekonomik olduğu kadar ideolojik ve siyasi bir temele sahip olan saldırgan emperyalizmine kaydırmak şarttır.”
Bu bildiri, gerçeği baş aşağı çeviriyor.
RSM ve SR, “Putin’in saldırganlığının mantık çerçevesinde açıklanması zor” diye buyursa da, aslında bu, NATO’nun onlarca yıldır Rusya’nın sınırlarına genişlemesi ve özellikle de emperyalizmin Ukrayna’ya yoğun müdahalesi eliyle kasten kışkırtıldı.
2014 yılında ABD, Avrupa Birliği ile bir ortaklık anlaşması imzalamayı reddeden Yanukoviç hükümetinin devrilmesini destekledi. RSM o sırada darbeye arka çıkmış, hatta darbenin gerçekleşmesinde başrolü oynayan neo-faşist güçlerle işbirliğini haklı göstermişti.
O zamandan beri Ukrayna, Rusya’ya karşı bir mızrak başı olarak güçlendirildi. Ülkenin ordusu büyük ölçüde genişletildi ve NATO silahlarıyla donatıldı. Kiev hükümeti tarafından Mart 2021’de kabul edilen yeni askeri strateji, bu askeri takviyenin Rusya ile savaşa hazırlık olduğuna dair hiçbir şüphe bırakmadı: Yeni strateji, Karadeniz yarımadası Kırım’ı ve Donbas’ı “geri almanın” Kiev’in askeri hedefi olduğunu açıkça ilan etti. 2021 boyunca ABD ve NATO, bu pervasız provokasyonları desteklemek için her şeyi yaptı: “Kırım Platformu”nu açıkça destekledi ve Rusya sınırında birbiri ardına büyük NATO tatbikatları düzenledi.
İşte bu bağlamda, Putin rejiminin Ukrayna’yı istilası açıklanabilir: Bu istila, Rus oligarşisinin ulusal çıkarlarını savunmak ve bir şekilde emperyalist güçleri pazarlık masasına zorlamak için umutsuz ve iflas etmiş bir girişimdir.
Putin rejiminin istilasına, ABD emperyalizminin arkasına dizilmeden, devrimci enternasyonalizm perspektifiyle karşı çıkılabilir. Bu, Rusya, Ukrayna, Avrupa ve ABD genelindeki işçileri emperyalist savaşa karşı ve kapitalizmi yıkmak için ortak bir mücadelede birleştirmek üzere mücadele etmek demektir.
RSM ve SR tarafından yapılan açıklama tam da savaşa yönelik bu gerçek sol muhalefete karşı yazılmıştır.
Pablocular, NATO’nun Rusya’ya karşı askeri yığınağına verdikleri desteği bilfiil ifade ediyorlar. Bildiride, “Doğu Avrupa’yı askerden arındırma” çağrılarını “safça” bularak açıkça reddediyorlar, çünkü bu, “sadece Putin’i tatmin eder ve Doğu Avrupa ülkelerini Putin’in saldırganlığına karşı savunmasız hale getirir. NATO’nun genişlemesi konusundaki söylem, Putin’in Avrupa’daki nüfuz alanlarını ABD ile Rusya arasında paylaştırma arzusunu gizlemektedir.”
Başka bir ifadeyle, RSM ve SR’nin pozisyonu şudur: Doğu Avrupa, NATO güçleri, özellikle de ABD için büyük bir askeri operasyon üssü olarak kalmalıdır. Aynı zamanda bölgenin “nüfuz alanları”na bölünmesi de NATO lehine çözülmelidir.
Bildiri, emperyalizmin bölgedeki faşist hücum kıtalarına da bir kılıf sağlıyor. Bildiri, kendisini açıkça Nazi işbirlikçisi Ukraynalı milliyetçi güçlerin geleneğine dayandıran neo-Nazi Azak Taburu’nu “bir sorun” olarak nitelendiriyor ancak ardından saçma bir şekilde şu iddiada bulunuyor: “2014’ün aksine, aşırı sağ, bir halk savaşı haline gelen bugünkü savaşta önemli bir rol oynamıyor.”
Bu apaçık bir yalandır. Neo-Nazi Azak Taburu ve benzeri aşırı sağcı paramiliter oluşumlar, emperyalizmin ve Kiev rejiminin askeri ve siyasi operasyonlarının merkezinde yer almaktadır. Bu güçler 2020 itibarıyla 100.000 askere sahipti, yani Ukrayna silahlı kuvvetlerinin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyordu.
Şimdi orduya tamamen entegre edilen Azak Taburu, Ukrayna’nın stratejik öneme sahip bir şehir olan Mariupol’daki Rus kuvvetlerine karşı askeri operasyonunun belkemiğini oluşturuyor. Azak Taburu üyeleri, Kiev yakınlarındaki Buça’ya ilk girenler arasındaydı. Komutanlarına hükümet tarafından “Ukrayna kahramanları” nişanları verildi ve Devlet Başkanı Zelenskiy geçtiğimiz günlerde Yunanistan’a yaptığı resmi ziyarette kendisine eşlik etmesi için bir Azak üyesini bile davet etti.
Ayrıca Azak Taburu, açık devlet desteğiyle, dünyanın her yerinden aşırı sağcı güçleri saflarına katıyor. Bu unsurlar, Ukrayna’daki savaşı bir eğitim ve kadro kazanma alanı olarak kullanıyor ve gelişmiş NATO silah sistemleriyle savaş deneyimi kazanabiliyor.
RSM ve SR bu süreci örtbas etmekle kalmamakta, hatta daha da tırmandırılmasını savunmaktadır.
Bildiride açıkça Ukrayna için daha fazla NATO silahı talep ediyorlar ki bunların çoğu Azak Taburu gibi faşist oluşumların eline geçiyor. Pabloculara göre, sadece savaşın başlamasından bu yana Beyaz Saray tarafından teslim edilen 2,6 milyar dolarlık NATO silahları yeterli değil.
AB’nin geçmişte Rusya’ya silah teslim ettiğini iddia ederek şöyle yazıyorlar: “Bölgeye gönderilen silahların doğru mu yoksa yanlış ellere mi geçtiği tartışması biraz gecikmiş gibi görünüyor. Silahlar zaten kötü ellerde ve AB ülkeleri daha önceki yanlışlarını ancak Ukrayna’ya silah tedarik ederek düzeltebilirler.”
Başka bir ifadeyle, Pablocuların “Rus emperyalizmi”ne “muhalefeti”, AB ve NATO’nun Ukrayna’nın askeri ve faşist güçlerinin “daha iyi ellerine” daha fazla silah teslim etme talebine dönüşüyor.
Bildiri ayrıca, Ukrayna’ya “hava savunma sistemleri”, yani Rus uçaklarını vurabilecek gelişmiş silahlar sağlanmasını özel bir talep olarak belirtiyor. Bu talep, 9 Nisan’da, ABD ve Avrupalı güçlerin tam da bunu yapacağını ve Ukrayna’ya Rusya topraklarını vurmasına olanak verecek silahlar sağlayacağını açıkladıkları hafta sonu gündeme getirildi. Kremlin, uzun süredir böyle bir adımı NATO’nun savaşa doğrudan katılması olarak değerlendirebileceği ve buna göre yanıt verebileceği uyarısında bulunuyor.
RSM ve SR, NATO’nun mesajlarının bir derlemesi gibi görünen bu sağcı tiradı bir şekilde “sol” olarak sunmak için Rusya’nın “emperyalist” bir ülke olduğunda ısrar ediyor. Bu değerlendirmeyi haklı çıkarmak için hiçbir ciddi bir girişimde bulunmadan, yalnızca Putin rejiminin “retoriğine” ve onun milliyetçiliğine işaret ediyorlar. Bu argümanın emperyalizme ilişkin Marksist anlayışla hiçbir ortak yanı yoktur ve dünyada emperyalizme ayak bağı olan hemen hemen her ülkeyi “emperyalist” olarak tanımlamaya temel oluşturabilir.
Bu pozisyon hem teorik olarak iflas etmiş hem de bir siyasi şarlatanlık pratiği olsa da, tarihsel bir bakış açısından bu, Pablocuların 1917 sosyalist devrimine düşmanlığının ve devrime karşı 1991’de kapitalizmin restorasyonuyla ve SSCB’nin yıkımıyla sonuçlanan Stalinist tepkiye verdikleri desteğin mantıki bir uzantısıdır.
Pabloculuk tarihsel olarak II. Dünya Savaşı sonrasında Dördüncü Enternasyonal içinde revizyonist bir eğilim olarak ortaya çıktı. Kapitalizmin geçici olarak istikrara kavuşturulduğu ve Doğu Avrupa’da Sovyet bürokrasisi tarafından “tampon devletler” kurulduğu koşullarda Pablocular, işçi sınıfının bağımsız bir devrimci rol oynayabileceğini reddettiler ve Stalinizme ilerici bir rol atfettiler.
Bu temelde Pablocular, sosyalizm mücadelesinin ancak bürokrasileri “sola” iterek gerçekleştirilebileceğini iddia ederek, Dördüncü Enternasyonal’in Stalinist bürokrasiler ve sosyal demokrat partiler içinde tasfiyesini savundular. Pablocular, 1985-1991’de, bürokrasinin kapitalizmin tam restorasyonu yöneliminin arkasına dizildiler. Bu toplumsal karşıdevrimi ilerici, demokratik bir gelişme olarak sundular. Bu, onlara göre, bürokrasinin “öz reformu”nun gerçekleşmesiydi.
Otuz yıl sonra, Rusya’nın dünya ekonomisindeki konumu, her şeyden önce, daha gelişmiş kapitalist ülkelere hammadde tedarikçiliği rolüyle tanımlanıyor. Bu, “emperyalist” bir gücün değil, yarı sömürge bir ülkenin ayırt edici özelliğidir. 1991’den sonra Rusya’nın devasa hammadde ve sosyal kaynaklarına sınırlı erişimle yetinmeyen emperyalist güçler, şimdi Ukrayna üzerinden askeri-ekonomik baskı ve Moskova’da rejim değişikliği operasyonu yoluyla Rusya’ya tamamen boyun eğdirme peşinde koşuyorlar.
Emperyalist ve burjuva devlet siyasetiyle bütünleşmelerini tamamlayan Pablocular, artık bu operasyonlara tam destek veriyorlar. Sol siyaseti andıran herhangi bir şeyi temsil etmek şöyle dursun, her ikisi de ABD yanlısı oligarklar tarafından kontrol edilecek ve NATO’ya üye yapılacak kapitalist bir Ukrayna’da ve “Putin’siz” bir kapitalist Rusya’da kendilerine bir gelecek gören üst orta sınıf adına konuşuyorlar. Bu, emperyalistlerin Ukrayna’da ve tüm dünyada faşist güçleri silahlandırılması ve kuvvetlendirmesinin yanı sıra çatışmanın nükleer bir savaşa dönüşmesi olasılığı anlamına geliyor. Bunlar söz konusu üst orta sınıf unsurları zerre kadar ilgilendirmemektedir.
İşçi sınıfı içinde gerçekten savaş karşıtı bir hareket, bu sağcı güçlere uzlaşmaz bir muhalefet içinde ve Troçkist hareketin hem Stalinizme hem de Pabloculuğa karşı mücadelesinin uzun tarihinin üzerine inşa edilmelidir.