Türkiye-İsveç-Finlandiya anlaşması, NATO’nun Rusya’ya karşı genişlemesinin önünü açıyor

Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşa ve Çin’in üzerine gitmeye odaklanan NATO zirvesinin arifesinde, Türkiye, İsveç ve Finlandiya liderleri Salı günü Madrid’de Stockholm ve Helsinki’nin NATO’ya katılmasının önünü açan bir üçlü muhtıra üzerinde anlaştı.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ve İsveç Başbakanı Magdalena Andersson’un katıldığı toplantının ardından muhtıra bu ülkelerin dışişleri bakanları tarafından imzalandı.

(Soldan sağa, arka sıra) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinisto, İsveç Başbakanı Magdalena Andersson. (Ön sıra) Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto ve İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, 28 Haziran 2022 tarihinde İspanya’nın başkenti Madrid’de Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in savunma ittifakına üyeliğini kabul ettiğine dair bir muhtıra imzaladı. (AP Photo/Bernat Armangue) [AP Photo/Bernat Armangue]

Ardından Stoltenberg, “Kapı açıldı: Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılımı gerçekleşecek,” diye ilan etti. Balkanlar’dan Ortadoğu ve Orta Asya’ya kadar on yıllardır emperyalist savaş ve yıkıma imza atan bu ittifakı sözde bir “güvenlik aracı” olarak sunmaya çalışan Stoltenberg, “Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği Finlandiya ve İsveç için iyi, NATO için iyi ve Avrupa’nın güvenliği için iyi” iddiasında bulundu.

Stoltenberg dün Madrid’de devam eden zirve sırasında yaptığı açıklamada, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılımının “daha önce görülmemiş bir hızla, birkaç hafta içinde” gerçekleşeceğini söyledi.

İsveç ve Finlandiya’nın Ankara’nın talepleri konusunda taahhütte bulunmaları karşılığında Erdoğan hükümeti bu iki ülkenin NATO üyelikleri üzerindeki vetosunu geri çekti. Ankara, İsveç ve Finlandiya’nın, Türkiye tarafından her ikisi de “terör örgütü” olarak kabul edilen Suriye’deki Kürt milliyetçisi Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) ve Kürdistan İşçi Partisi’ni (PKK) desteklemeyi bırakmasını talep ediyordu.

Türk egemen sınıfı, sınırlarında YPG liderliğinde bir Kürt devletinin ortaya çıkmasını önlemeyi stratejik önemde görüyor ve Mayıs sonundan beri Suriye’deki Kürt milislere karşı yeni bir askeri operasyona hazırlanıyor.

ABD destekli anlaşma, emperyalist güçlerin Rusya’ya karşı savaşı “insan haklarını” ve Ukrayna’nın “kendi kaderini tayin hakkını” savunmak adına meşrulaştırmaya çalışmasındaki ikiyüzlülüğü keskin bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye’de Kürt basınına ve siyasetçilerine yönelik devlet baskısının arttığı bir döneme denk gelen bu anlaşma, Suriye’de YPG’ye karşı daha önce olduğu gibi yüz binlerce insanın yerinden edilmesine ve binlerce ölümüne yol açabilecek yeni bir saldırıya yeşil ışık yakmaktadır.

Muhtıraya göre, “Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ [Fethullahçı Terör Örgütü] olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacak.” ABD’de yaşayan vaiz Fethullah Gülen, Ankara tarafından, 15 Temmuz 2016’da Erdoğan hükümetine karşı düzenlenen NATO destekli darbenin arkasında olmakla suçlanıyor.

Muhtırada ayrıca şunlar ifade ediliyor: “Finlandiya ve İsveç, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin, bunların uzantılarının faaliyetleri ile iltisaklı kuruluşlar ve paravan örgütler içerisinde yer alan veya bu terör örgütleriyle bağlantısı bulunan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder.”

İsveç, Türkiye’ye, 2019’da Suriye’de YPG’ye karşı düzenlediği askeri harekâtın ardından uygulamaya koyduğu silah ambargosunu kaldırmayı taahhüt etti. İsveç ve Finlandiya ayrıca “Türkiye’nin terör zanlılarına dair sınır dışı veya iade taleplerini ivedilikle ve bütün boyutlarıyla” işleme koymayı taahhüt etti. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, dün yaptığı açıklamada, iki ülkeden PKK ve FETÖ üyesi olduğu iddia edilen toplam 33 kişinin “iadesi hususunu yeniden kendilerine yazacağız ve hatırlatacağız” açıklamasını yaptı.

Bu taahhütler karşılığında Türkiye, “NATO’nun açık kapı politikasına uzun zamandır devam eden desteğini” teyit etti ve Rusya’ya karşı bir kuzey cephesi açılmasının önündeki tek engeli fiilen kaldırarak, “Madrid Zirvesi’nde Finlandiya ve İsveç’in NATO üyesi olmak üzere davet edilmelerine desteğini” açıkladı.

Esasen Washington, Berlin ve Londra’da planlanmış olan bu provokatif adım ile tüm İskandinav bölgesi Rusya ile çatışmada potansiyel bir savaş alanına dönüştürülüyor. Mayıs ayında Finlandiya ve İsveç hükümetleri, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik gerici istilasını NATO’ya katılma başvurularını gerekçelendirmek için kullandılar ve uzun zamandır sürdürdükleri resmi tarafsızlık politikalarını terk ettiler.

İsveç Baltık Denizi’nde önemli bir konuma sahipken, Finlandiya Rusya ile 1.300 kilometrelik bir sınırı paylaşıyor. Her iki ülke de son dönemde NATO güçleri tarafından Rusya’ya karşı giderek artan oranda silahlandırıldı.

Stoltenberg Salı akşamı şunları söyledi: “[Rusya] Devlet Başkanı Putin’in verdiği en önemli mesajlardan biri... kendisinin NATO’nun daha fazla genişlemesine karşı olduğuydu. Daha az NATO istiyordu. Şimdi Devlet Başkanı Putin sınırlarında daha fazla NATO’ya sahip oluyor.” NATO şefi bu açıklamasıyla, NATO’nun Rusya’yı hedef alarak on yıllardır doğuya doğru genişlemesinin, ABD liderliğindeki ittifakın Rusya ile çatışmasını daha da tırmandırabilmesinin önünü açacak şekilde, Kremlin’i Ukrayna’yı istila etmeye kasten kışkırtmayı amaçladığını az çok itiraf etmiş oldu.

NATO’nun genişlemesine ilişkin anlaşma, aralarında ABD, Birleşik Krallık, Kanada, Fransa ve Litvanya’nın da bulunduğu NATO kuvvetlerinin Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürütülen savaşa doğrudan müdahil olduğunun kabul edilmesinden birkaç gün sonra geldi. NATO devletleri Ukrayna’yı büyük çapta silahlandırmaya devam ederken Stoltenberg, askeri ittifakın “yüksek hazırlık seviyeli kuvvetleri”ni yedi kat arttırarak 40.000’den 300.000’e çıkaracağını ve on binlerce ek askerin yanı sıra sayısız tank ve uçağı doğrudan Rusya sınırına konuşlandıracağını ilan etti.

Dahası, NATO, Washington’ın “büyük güç çatışması” ulusal stratejisi ile uyumlu olarak, sadece Rusya’yı değil, aynı zamanda Çin’i de hedef alan yeni bir strateji benimsiyor. Her ikisi de nükleer silahlı olan Rusya ve Çin, dünyanın emperyalist yeniden paylaşımı açısından kritik önem taşıyan devasa hammadde kaynaklarına sahip ülkeler.

Dört Asya-Pasifik ülkesinin (Avustralya, Yeni Zelanda, Japonya ve Güney Kore) liderleri NATO zirvesine katılırken, Stoltenberg zirvede ilk kez doğrudan Çin’in ve “Pekin’in güvenliğimiz, çıkarlarımız ve değerlerimiz için oluşturduğu güçlüklerin” ele alınacağını açıkladı.

Salı günü Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada “Türkiye istediğini aldı” ve “Türkiye, terör örgütleriyle mücadele hususunda ciddi kazanımlar elde etti” dendi. İsveç Başbakanı Andersson ise bunun “çok iyi bir anlaşma” olduğunu söyledi ve şunları ekledi: “Terörle mücadelemizi sürdüreceğiz ve NATO üyeleri olarak bunu Türkiye ile daha yakın işbirliği içinde yapacağız.”

Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö yaptığı açıklamada “Ortak mutabakatımız Finlandiya, İsveç ve Türkiye’nin birbirlerinin güvenliğine yönelik tehditlere karşı tam destek verme kararlılığının altını çizmektedir” dedi.

Büyük emperyalist güçlerin liderleri de anlaşmadan duydukları memnuniyeti dile getirdiler. ABD Başkanı Joseph Biden Twitter’da şunları yazdı: “Finlandiya, İsveç ve Türkiye’yi üçlü bir muhtıra imzaladıkları için kutluyorum -NATO’nun Finlandiya ve İsveç’i davet etmesi yönünde önemli bir adım, bu, İttifakımızı güçlendirecek ve kolektif güvenliğimizi pekiştirecek- ve Zirve’ye harika bir başlangıç.”

Türkiye, İsveç ve Finlandiya arasındaki müzakerelere ABD’nin açık bir katılımı olmasa da, New York Times’a göre, “Anlaşmazlığı çözmek için son hamle Salı sabahı erken saatlerde Başkan Biden’ın Sayın Erdoğan’ı arayarak zirve arifesinde ‘anı yakalaması’ için teşvik etmesiyle geldi.”

Britanya Başbakanı Boris Johnson anlaşmayı Twitter hesabından “NATO Zirvesi’ne başlarken harika bir haber. İsveç ve Finlandiya’nın üyeliği muhteşem ittifakımızı daha güçlü ve daha güvenli hale getirecek” diyerek kutladı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına yönelik muhalefetini sona erdirmesinden dolayı hükümetinin “rahatladığını” ifade etti.

Ana burjuva muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de anlaşmayı memnuniyetle karşıladı. CHP’nin ABD temsilcisi Yurter Özcan, Twitter’da, “AKP hükümeti göstermelik veto beyanından vazgeçerek doğru kararı aldı,” diye yazdı. CHP Sözcüsü Faik Öztrak, Mayıs ayında yaptığı açıklamada, “CHP olarak biz NATO’nun güçlenmesinden tabii ki memnuniyet duyarız ancak Türkiye’nin çıkarları da her şeyden önce gelir,” demişti.

Bu anlaşma Türk burjuvazisinin emperyalizme ve NATO ittifakına göbekten bağlı olduğunu teyit ederken, Kürt milliyetçiliğinin ABD'ye ve Avrupalı güçlere yöneliminin iflasının da altını çiziyor.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Mayıs sonunda yaptığı bir açıklamada şunları ifade etmişti: “Kürt meselesi Türkiye’nin içinde çözülebilir, gidip NATO’ya şantaj yaparak, İsveç ve Finlandiya’yı veto ederek bu meseleyi çözemezsiniz, bunu herkes biliyor. Tabii ki dar pazarlıklara bu ülkelerin gireceklerini düşünmüyoruz. Çünkü İsveç’te de Finlandiya’da da demokratik bir düzen, adil bir yargı sistemi, düşünce ve ifade özgürlüğü yerleşmiş durumda.”

Her ikisi de NATO ve emperyalizm yanlısı olan Türk ve Kürt burjuvazisi arasındaki çatışma tamamen taktikseldir. Her iki burjuvazi de Kürt halkının demokratik özlemlerine düşmandır. Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesinin giderek arttığı bir dönemde, savaşa karşı mücadelenin ve demokratik hakları savunmanın tek yolu, işçi sınıfının Ortadoğu ve dünya genelinde sosyalist bir program temelinde devrimci birliğini kurmaktan geçmektedir.

Loading