28 Mayıs seçiminin ardından

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün yapılan Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunu rakibi Kemal Kılıçdaroğlu karşısında yaklaşık dört puan önde tamamlayıp kazanarak beş yıl daha görevde kaldı.

Yüksek Seçim Kurulu, geçici sonuçlara göre, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri Erdoğan’ın oyların yüzde 52,14’ünü, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Kılıçdaroğlu’nun ise yüzde 47,86’sını aldığını belirterek Erdoğan’ı yeniden cumhurbaşkanı ilan etti. İki aday arasındaki oy farkı yaklaşık 2,3 milyon olurken, hem Kılıçdaroğlu hem de önderlik ettiği Millet İttifakı, Erdoğan’ın galibiyetini kabul etti.

Erdoğan, ilk tura göre oylarını yaklaşık 600 bin artırırken, Kılıçdaroğlu’nun oy sayısı yaklaşık 830 bin arttı. İlk turda ayrıca aşırı sağcı Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan 2,8 milyon, CHP’nin 2018’deki adayı Muharrem İnce ise 235 bin oy almıştı.

Seçime katılım oranı 81 ilin 80’inde düşerken, Kılıçdaroğlu’nun oylarındaki en dikkat çekici düşüş, iki turda da onu destekleyen Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) birinci parti olduğu Kürt illerinde meydana geldi.

Erdoğan 52 ilde seçimi önde bitirirken, 29 ilde önde olan Kılıçdaroğlu, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Türkiye’nin en büyük üç şehrinde oylarını artırarak seçimi önde bitirdi. Kılıçdaroğlu, ilk turda olduğu gibi, Ege ve Akdeniz kıyılarında, doğu ve güneydoğunun çoğu ilinde ilk sırayı alırken, Erdoğan bu bölgeler ile Ankara, Eskişehir ve Tunceli dışındaki tüm illerde seçimi önde bitirdi.

Dünya Sosyalist Web Sitesi’nin ve Sosyalist Eşitlik Grubu’nun açıkladığı üzere, emperyalizm yanlısı sağcı adayların yarıştığı bu seçimlerde bir işçi sınıfı seçeneği söz konusu değildi. Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, hiçbir şekilde, halk tarafından tutulduğu ve politikalarının onaylandığı anlamına gelmemektedir. Aksine anayasaya aykırı biçimde üçüncü kez cumhurbaşkanı adayı olan Erdoğan, ilk kez seçimi ilk turda kazanamadı ve ikinci turda az bir farkla kazanabildi.

Erdoğan, NATO’nun Rusya’ya karşı savaşının ortasında ağırlaşan hayat pahalılığı krizinin yanı sıra COVID-19 pandemisine ve Şubat ayındaki deprem felaketine verdiği feci yanıtlara karşı işçi sınıfı ve gençlik içindeki muhalefet nedeniyle önemli bir destek kaybı yaşamış durumdaydı. Seçim kampanyasında, bu düşüşü durdurmaya çalışmak için sahte bir “anti-emperyalizm”e ve popülizme başvurdu ve rakibinin nefret edilen NATO üyesi emperyalist güçlere açık yöneliminden faydalandı. Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi NATO’nun Rusya ile savaşına daha derinlemesine dahil etme işareti vermişti.

Bu seçim sonucu, Erdoğan’ın başarısından çok Kılıçdaroğlu’nun kampanyasının ve ittifakının siyasi iflasına işaret etmektedir. Seçimde, tüm dünyayı giderek bir nükleer felaketle tehdit eden NATO’nun Rusya ile savaşı merkezi bir rol oynadı. Başından itibaren ABD önderliğindeki NATO güçlerine yönelimini gizlemeyen Kılıçdaroğlu, seçimin ilk turundan önce herhangi bir kanıt sunmaksızın Rus hükümetini seçimlere müdahale etmekle suçlamıştı.

TÜSİAD’ın ekonomi programını benimseyen Kılıçdaroğlu, Londra ve New York’taki finans çevreleriyle ilişkileri geliştirmeyi taahhüt etti ve ekonomik krizden çıkış yolu olarak işçi sınıfına karşı bir kemer sıkma programına işaret etti.

Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs’taki ilk turun ardından, Oğan’ı destekleyen başlıca güç olan aşırı sağcı Zafer Partisi ile ittifak kurdu ve bir seçim protokolü yaptı. Kampanyasını, büyük ölçüde, milyonlarca masum sığınmacıyı sınır dışı etme ve Kürtleri hedef alan bir “terörle mücadele” programı üzerine kurdu.

Kürt milliyetçisi Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Stalinist Türkiye İşçi Partisi (TİP) gibi çok sayıda sahte sol partinin “otoriter” Erdoğan’a karşı “demokratik” alternatif olarak sunduğu Kılıçdaroğlu, kapitalist krizden kaynaklanan tüm toplumsal sorunlardan sorumlu tuttuğu sığınmacılar üzerinden açıkça faşizan bir kampanya yürüttü. Dünkü seçim sonuçları, yabancı düşmanlığına ve şovenizme yönelik bu gerici çağrının halkın geniş kesimleri arasında destek bulmadığını göstermektedir.

Gece yarısı Ankara’daki cumhurbaşkanlığı sarayında bir zafer konuşması yapan Erdoğan, kampanyasının popülist söylemini sürdürdü. “Kazanan sadece biz değiliz, kazanan Türkiye’dir,” iddiasında bulunan Erdoğan, “Biz kazandığımızda tek kaybeden ülkemizle ilgili kirli senaryoların sahipleri ile onların aparatları olan terör örgütleri ve tefeciler olacak demiştik,” diye konuştu.

Erdoğan, seçimlerde Kılıçdaroğlu’nu tercih ettiklerini gizlemeyen NATO müttefiklerini hedef alarak, “Alman dergileri, Fransız dergileri, İngiliz dergileri Erdoğan’ı yıkmak için kapaklar atmadılar mı? İşte onlar da kaybettiler. Aylardır karşımızda kurulan ittifakları gördünüz. Kimlerin kimlerle beraber olduğunu gördünüz. Başaramadılar, bundan sonra da başaramayacaklar,” diyordu.

Kılıçdaroğlu ise, CHP liderliğinden istifasının gündemde olmadığını ve gerici siyasi çizgisini sürdüreceğini ilan eden bir konuşma yaptı. Bir kez daha toplumun en savunmasız kesimine saldıran Kılıçdaroğlu, ezici çoğunluğu temel haklardan yoksun bir şekilde derin yoksulluk içinde yaşayan sığınmacıların Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının “hakkını yemesine” karşı çıktığını iddia etti.

Kılıçdaroğlu ayrıca “Son yılların en adil olmayan seçim sürecini yaşadık. Devletin bütün imkânları bir siyasi partiye seferber edildi, bir adamın ayakları altına serildi,” diyor ve şunları ekliyordu: “Cumhuriyet Halk Partisi ve Millet İttifakı tüm unsurlarıyla her cephede mücadelesini vermektedir. Ülkemize gerçek anlamda demokrasi gelinceye kadar bu mücadelenin öncüsü olmayı sürdüreceğiz. Yürüyüşümüz sürüyor ve buradayız.”

Öte yandan, başlıca NATO güçlerinden gelen ilk tepkiler, Rusya ile savaşı tırmandırmak için Kremlin’e karşı yürüttükleri saldırgan politikaya Karadeniz’deki stratejik müttefikleri Türkiye’yi de dahil etme planlarını yansıtıyordu. Bu doğrultuda, Fransa, Almanya ve ABD liderleri ardı ardına Erdoğan’ı tebrik eden mesajlar yayımladılar.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Twitter hesabından Türkçe ve Fransızca yaptığı açıklamada, “Fransa ve Türkiye’nin birlikte üstesinden geleceği büyük sınamalar var. Avrupa’ya barışın geri gelmesi, Avrupa-Atlantik İttifakımızın [NATO] geleceği, Akdeniz. Yeniden seçilmesi dolayısıyla tebriklerimi ilettiğim Başkan Erdoğan ile birlikte ilerlemeye devam edeceğiz,” dedi.

Almanya Başbakanı Olaf Sholz da Erdoğan’la birlikte çalışma isteğini vurguluyordu: “Almanya ve Türkiye yakın ortaklar ve müttefiklerdir, halklarımız ve ekonomilerimiz derinden iç içe geçmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kutluyorum. Birlikte ortak gündemimizi yeni bir ivmeyle ilerletmek istiyoruz!”

ABD Başkanı Joseph Biden da benzer bir açıklama yaparak “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı yeniden seçilmesinden dolayı kutluyorum. NATO Müttefikleri olarak ikili konularda ve ortak küresel zorluklarda birlikte çalışmaya devam etmeyi sabırsızlıkla bekliyorum,” dedi.

Türkiye’nin NATO müttefiklerinden önce Erdoğan’ı kutlayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise, Ankara’nın mevcut dış politika çizgisinin devam etmesini umduğunu ifade ederek şunları belirtti: “Dostane Rus-Türk ilişkilerinin güçlendirilmesine ve çeşitli alanlarda karşılıklı yarar sağlayan işbirliğine kişisel katkılarınızı çok takdir ediyoruz. İkili, bölgesel ve uluslararası gündemdeki güncel konularda yapıcı diyaloğumuzu sürdürmeye hazır olduğumuzu teyit etmek isterim.”

Putin, bu seçim sonucunun Rusya’ya karşı daha düşmanca bir tavrı olan Kılıçdaroğlu’nun göreve gelmesini engellediği için rahatlamış olabilir. Ancak Erdoğan hükümeti, NATO güçlerinin Rusya’ya yönelik yaptırımlarına katılmasa da NATO’yu ve Ukrayna’yı siyasi ve askeri açıdan tamamen destekliyor. Doğrusu, tüm demagojisine rağmen, Finlandiya'nın Rusya'ya karşı NATO'ya katılmasında Erdoğan’ın desteği kritik bir rol oynamıştır.

NATO güçlerinin Rusya’ya karşı Ukrayna’yı F-16’larla ve diğer gelişmiş silahlarla donatma hamleleri, savaşın genişlemesi ve doğrudan NATO müdahalesine yol açması tehlikesini giderek arttırıyor. Geçtiğimiz hafta, İstanbul Boğazı’nın 140 kilometre kuzeydoğusunda, Rusya ile Türkiye arasındaki TürkAkım ve Mavi Akım boru hatlarını koruyan bir Rus gemisi Ukrayna donanmasına ait insansız deniz araçları tarafından saldırıya uğradı.

Türkiye’deki seçimlerin sonucu, birkaç yüz kilometre kuzeydeki NATO-Rusya savaşı ve küresel enflasyon artışının parçası olan hayat pahalılığı krizi başta olmak üzere emekçilerin karşı karşıya olduğu hiçbir sorunu çözmeyecektir. Derinleşen bir ekonomik krizle karşı karşıya olan Erdoğan hükümeti, işçi sınıfına yönelik toplumsal saldırısını tırmandırmayı planlıyor. Bu, kaçınılmaz olarak sert sınıf mücadelelerine yol açacaktır.

Erdoğan’ın gerici kapitalist hükümetine karşı mücadelede ileriye giden yol, işçi sınıfının, iflas etmiş burjuva muhalefetten ve onu destekleyen sahte sol güçlerden bağımsız olarak, uluslararası sosyalist bir program temelinde seferberliğinin geliştirilmesinden geçmektedir.

Loading