COP28 iklim zirvesi, kapitalizm altında iklim değişikliğiyle mücadelenin çıkmazını gözler önüne serdi

Kapitalist hükümetlerin iklim değişikliği konusundaki bir başka küresel toplantısı, resmi adıyla 28. Taraflar Konferansı (COP28), katılımcıların “tarihi” ve “dönüm noktası” olarak selamladıkları bir anlaşmaya varılmasının ardından 12 Aralık Salı günü sona erdi. Gerçekte zirve, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve devam edip hızlanan iklim krizinin yol açtığı pek çok sorunla mücadele edilmesi yönündeki acil gerekliliği ele almak için hiçbir şey yapmadı.

BM’nin yıllık iklim zirvesinin karar taslağında en çok öne çıkan ifade, 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşmak için her hükümetin “fosil yakıtlardan uzaklaşma” sürecini başlatması çağrısıdır. Bu çerçevenin, küresel ortalama sıcaklıkların 1,5 santigrat dereceye çıkmasını önleyeceği ya da en azından bir süre için aşılması halinde sıcaklıkları bu seviyenin altına çekeceği iddia ediliyor.

Karar taslağının aslında yaptığı şey, her kapitalist hükümetin iklim değişikliğiyle mücadele ediyormuş gibi görünmesine ve aynı zamanda fosil yakıtları istedikleri gibi üretmeye ve kullanmaya devam etmelerine izin vermektir.

Görünüşte dünyanın sanayi kapasitesinin krizle başa çıkmak için ne ölçüde yeniden düzenlenmesi gerektiğini göstermek amacıyla belgeye dâhil edilen diğer bazı hususları da göz önünde bulundurmak gerekir. Bunlar arasında şunlar yer alıyor:

  • [Sera gazı emisyonu] azaltılmamış kömür enerjisinin aşamalı olarak azaltılmasına yönelik çabaların hızlandırılması
  • Sıfır ve düşük emisyonlu teknolojilerin hızlandırılması
  • Başta metan emisyonları olmak üzere karbondioksit dışı emisyonların 2030 yılına kadar küresel olarak önemli ölçüde azaltılmasının hızlandırılması

Burjuva medya bile bu hedeflere doğru “hızlanmanın” ne anlama geldiğini sorgulamak zorunda kaldı. Çabaların başarılı olup olmadığını belirlemek için hangi ölçütler kullanılacak? “Azaltılmamış” ve “önemli ölçüde” nasıl tanımlanıyor?

Ayrıca bu hedeflerden herhangi birinin uygulanmasını sağlayacak bir mekanizma da bulunmamaktadır. Kararın kendisi sadece “Paris Anlaşması’nı ve farklı ulusal koşullarını, yollarını ve yaklaşımlarını dikkate alarak, ulusal olarak belirlenmiş bir şekilde, tarafları aşağıdaki küresel çabalara katkıda bulunmaya çağırmaktadır.” Başka bir deyişle, her ülke ne isterse onu yapabilir.

Açık olmak gerekirse, bu tür bir dil kapitalistler için bir hata değildir, kapitalistlerin dili budur. Hepsi de iklim değişikliğinin yarattığı tehlikelerin alenen olmasa da özel olarak farkındalar. Yükselen küresel sıcaklıklar, aşırı hava olayları, eriyen buzullar ve buzul örtüleri, bozulan yağmur ormanları ve mercan resifleri, insan uygarlığının devamlılığı için büyük tehlikeler oluşturmaktadır.

Ancak sonuçta, bu kaygıların giderilmesinin hiçbir getirisi bulunmamakta ve kâr getirmeyen büyük bir kaynak yatırımı gerektirmektedir. Krizle başa çıkmak için gerekli çözümleri finanse etmek, dünyanın enerji, lojistik ve tarım endüstrilerini yeniden tasarlamak, işçilerin ve kırsal kitlelerin iklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmalarına yardımcı olmak ve yeni teknolojiler geliştirmek gibi öngörülebilir gelecekte iklim değişikliğiyle başa çıkmanın yılda 100 milyar dolara mal olacağı tahmin edilmektedir. Ancak bu tür önlemler, tüm dünya hükümetlerinin odaklandığı özel kâr birikiminin devam etmesini engellemektedir.

Dahası, yılda 100 milyar dolar burjuvazinin servetiyle karşılaştırıldığında neredeyse cep harçlığı iken, her ulus devlet bu küresel tehlikeye karşı uluslararası düzeyde koordine edilmiş bir yanıtı imkânsız kılan bir çatışma içinde maliyetlerini rakiplerine yüklemeye çalışmaktadır.

COP28 Başkanı Sultan al-Jaber, 29 Kasım 2023 Çarşamba günü Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai kentinde düzenlenen COP28 BM İklim Zirvesi’nin yapılacağı alanda yürürken. (AP Photo/Peter Dejong) [AP Photo]

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) COP28’in sonuna doğru yaptığı müdahale buna bir örnek teşkil etmektedir. OPEC’ten konferanstaki temsilcilerine sızan mektuplarda, üyeler “emisyonlar yerine enerjiyi, yani fosil yakıtları hedef alan herhangi bir metni veya formülü proaktif olarak reddetmeleri” gerektiği konusunda “son derece acil” olarak uyarıldı. Mektuplarda ayrıca bu tür çabaların “halklarımızın refahını ve geleceğini riske attığı” iddia edildi.

Asıl endişe verici olan zirve sonucunda ham petrol fiyatlarının daha da düşecek olması. Hâlihazırda varil başına 70 dolar civarında seyreden fiyat, Eylül ayındaki 90 dolarlık zirve seviyesinden gerilemiş durumda ve bu yılın başlarında öngörülen 100 doların da oldukça altında.

COP28’e ayrıca etkinlikte fosil yakıtlar için yapılan lobi faaliyetlerindeki önemli artış da damgasını vurdu. Zirve bir OPEC üyesi olan Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlendi ve Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi’nin (ADNOC) CEO’su Sultan Al Jaber tarafından yönetildi. Konferans öncesinde sızdırılan bazı belgeler, Cabir’in şahsen ADNOC için en az 12 ülkeyle milyarlarca dolarlık yeni fosil yakıt anlaşmaları yapmaya hazırlandığını gösteriyordu.

Al Jaber yalnız değildi. Büyük Kirleticileri Dışarı Atın (Kick Big Polluters Out) adlı çevre grubu, COP28’de en az 2.456 fosil yakıt lobicisinin bulunduğunu ve bu sayının BAE ve Brezilya dışında tüm ulusal delegasyonlardan daha fazla olduğunu tahmin etmektedir. Bunlar arasında dünyanın en büyük fosil yakıt üreticisi şirketlerinden bazıları olan Shell, TotalEnergies ve Equinor, BP, Eni S.p.A. ve ExxonMobil temsilcileri de yer almaktadır.

Dünya liderlerinin iklim değişikliğiyle mücadele ihtiyacını küçümsemeleri, Britanya’nın İklim Değişikliğinden Sorumlu Devlet Bakanı Graham Stuart’ın Birleşik Krallık’taki mültecilerin Ruanda’ya sınır dışı edilmesine ilişkin oylamaya katılmak üzere konferansı terk etmesiyle daha da belirginleşti. Yürürlüğe giren yasa, geçtiğimiz ay mültecilerin Ruanda’ya gönderilmesinin hem Britanya hem de uluslararası hukuka göre yasa dışı olduğuna hükmeden Britanya Yüksek Mahkemesi’nin itirazlarını aşmak için çıkarıldı.

Mahkemenin kararının nedenlerinden biri, Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’nın Ruanda’nın mülteciler için güvensiz olduğunu belirten bir raporuydu; bunun nedeni kısmen ülkenin iklim değişikliğine karşı çok savunmasız olması, tarımsal üretimin azalması, sıtma gibi vektör kaynaklı hastalıkların artması ve artan sıcaklıkların bir sonucu olarak diğer bazı tehlikelerdi.

COP28’in sonuç bölümü, ABD’nin iklim konusundaki başkanlık özel temsilcisi John Kerry tarafından da alkışlandı. Kerry karar taslağı hakkında şunları söyledi: “Buradaki hiç kimse görüşlerinin tamamen yansıtıldığını görmeyecek olsa da, gerçek şu ki bu belge dünyaya çok güçlü bir mesaj gönderiyor.”

Bu mesaj, kapitalist hükümetlerin iklim değişikliğiyle mücadele etmek için hiçbir şey yapamayacağı ve yapmayacağıdır. Herhangi bir gerçek seferberlik, onların ulusal çıkarlarına ve şirket kârlarına zarar verecektir. Diğer devlet başkanlarının çoğu konferansın en azından bir bölümüne katılırken, ABD Başkanı Joe Biden’ın, görünüşe göre Ukrayna’daki savaşı ve Gazze’deki soykırımı sürdürmekle çok meşgul olduğu için katılmaması önemlidir.

Biden, Al Jaber ve Stuart’ın zirveye yönelik tutumları, kapitalist hükümetlerin iklim değişikliğine yönelik gerçek yönelimlerinin bir yansımasıdır: Sorunu fark ettikleri ölçüde, bunun nedeni, “yeşil” endüstrilerden elde edilecek kâr potansiyeli de dahil olmak üzere kârlar üzerindeki etkisidir.

Küresel ısınmaya yönelik aktif kayıtsızlık, krizi çözmek için bu güçlere başvurulamayacağını açıkça ortaya koymaktadır. Mevcut sera gazı emisyonları Dünya’yı, “geri dönüşü olmayan nokta” olarak sunulan mevcut ölçütten iki kat daha fazla, 3 santigrat derecelik bir ısınmaya doğru götürmektedir. Böyle bir senaryoda, şu anda açlık, hastalık ve susuzluk nedeniyle ölüm tehdidi altında olan milyarlarca insana ek olarak, deniz seviyesinin yükselmesi sonucunda tahminen bir milyar insan evlerini terk etmek zorunda kalacaktır.

İklim değişikliğiyle mücadele için rotayı işçilere çevirmek gerekiyor. Savaşlar, yoksulluk ve pandemiler gibi, bu sorunun da ulusal bir çözümü yoktur ve dolayısıyla çözüm ancak uluslararası bir toplumsal güç aracılığıyla bulunabilir. Var olan tek güç, hem uluslararası bir sınıf olan hem de çıkarları kapitalizmin varlığını sürdürmesine doğrudan karşı olan işçi sınıfıdır. Eğer küresel ısınma kontrol altına alınacaksa, bunun temel nedeni olan kapitalizm devrimci mücadele yoluyla ortadan kaldırılmalı ve yerine sosyalizm kurulmalıdır.

Loading