Nükleer tırmanma tehlikesi: Almanya’ya atom bombası atılmasının etkisi ne olur?

Almanya’daki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin (Sozialistische Gleichheitspartei, SGP) ilk kez geçtiğimiz hafta Salı günü devlet televizyonunda yayınlanan Avrupa seçim spotu “Üçüncü dünya savaşı tehlikesi daha önce hiç bu kadar büyük olmamıştı. Nükleer savaş normalleştiriliyor,” diyor.

Seçim spotunun yayınlanmasından bu yana, NATO’nun Rusya’ya karşı savaşının nükleer silahların kullanılmasına yol açabilecek yeni bir aşamaya girdiğine dair işaretler artıyor. Geçen hafta başında Dünya Sosyalist Web Sitesi, aralarında Britanya Dışişleri Bakanı David Cameron ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da bulunduğu önde gelen NATO temsilcilerinin Rusya’ya doğrudan füze saldırıları düzenlemek ve Ukrayna’ya kara birlikleri konuşlandırmakla ilgili tehditlerini ele alan bir Perspektif yayımladı.

Rusya, NATO’nun giderek daha doğrudan hale gelen savaş hazırlıklarına saldırı tehdidiyle tepki veriyor. Moskova ayrıca taktik nükleer silahların kullanımının simüle edileceği askeri tatbikatlar duyurdu. Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, planlanan tatbikatları, “Ukrayna’ya silahlı birlikler gönderme, yani NATO askerlerini Rus birliklerinin karşısına çıkarma niyeti” de dahil olmak üzere “Fransa Cumhurbaşkanı ve Britanya Dışişleri Bakanı tarafından gerilimin benzeri görülmemiş bir aşamaya tırmandırılmasına” yanıt olarak nitelendirdi.

Ukrayna’da NATO’nun silahlandırdığı birlikler köşeye sıkışmış ve NATO içindeki başlıca nükleer güçler savaş durumunda nükleer silah kullanılmasını dışlamazken, Moskova Rus hedeflerine karşı olası bir önleyici nükleer saldırıyı bile hesaba katmak zorunda. Nükleer bir tırmanma tehlikesine rağmen, emperyalist güçler saldırılarını yoğunlaştırmaya devam ediyor.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’ne karşı bir imha savaşı yürüten ve neredeyse 30 milyon insanın ölümüne neden olan Alman emperyalizmi, özellikle saldırgan bir rol oynuyor. Alman hükümeti 8 Mayıs’ta, ülkenin Kızıl Ordu tarafından faşizmden kurtarılmasının yıldönümünü Rusya’ya karşı saldırgan savaş tehditleri savurmak için kullandı.

Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb ile Berlin’de bir basın toplantısı düzenleyen Şansölye Olaf Scholz (Sosyal Demokrat Parti, SPD), Rusya ile doğrudan sınırı olan ülkenin NATO’ya katılımını memnuniyetle karşıladı ve “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için. Silahşorlar için geçerli olan NATO devletleri için de geçerlidir,” dedi. “Birbirlerine bağlı” olduklarını söyleyen Scholz, “birbirlerini koruyup destekleyeceklerini” ve “İttifak topraklarının her santimetrekaresini savunacaklarını” söyledi. Bu amaçla, “özellikle NATO’nun doğu kanadını daha da güçlendirmek” istiyorlardı.

Scholz’un NATO’nun “yardım etme yükümlülüğünü” teyit etmesinin potansiyel olarak yıkıcı sonuçları vardır. NATO antlaşmasının 5. Maddesi “bir veya daha fazla” tarafa yönelik silahlı bir saldırının “hepsine yönelik bir saldırı olarak kabul edileceğini” ve askeri ittifakın “silahlı güç kullanımı da dahil olmak üzere yardımda bulunacağını” belirtmektedir. Başka bir deyişle, Ukrayna’daki savaşın bir NATO ülkesine sıçraması halinde Scholz, Almanya’nın tüm ittifakla birlikte nükleer güç Rusya’ya karşı savaşa gireceğini taahhüt ediyor.

Aslında egemen sınıf tam da bunu yapmaya hazırlanıyor. Şu anda ABD ve Kanada’ya seyahat etmekte olan Savunma Bakanı Boris Pistorius (SPD) Ocak ayı sonunda Almanya’nın Rusya ile doğrudan bir savaşa hazırlanması gerektiğini açıklamıştı. Pistorius “önümüzdeki üç ila beş yıl”dan, “silahlanmak” ve Almanya’yı yeniden “savaşa hazır” hale getirmek için “yoğun bir şekilde kullanılması” gereken bir dönem olarak söz etti.

O zamandan beri savaş hazırlıkları daha da saldırgan bir şekilde ilerletilmektedir. Osnabrück Kararnamesi “savaşa hazır” bir ordu için yapısal koşulları yarattı. Aynı zamanda, büyük çaplı yeniden silahlanma harcamaları ve toplumun kapsamlı bir şekilde askerileştirilmesi hızlandırılıyor. Okullarda öğrencilere “savaş dersleri“ verilmesi, Nazilerin kötü şöhretli kahramanlıklarını anmak üzere bir “Gaziler Günü” ilan edilmesi ve zorunlu askerlik hizmetinin yeniden getirilmesi planları bunlardan sadece birkaçıdır.

Scholz, Stubb ile birlikte düzenlediği basın toplantısında savunma harcamalarını gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2’sinin üzerine çıkarmakla övündü. Buna ek olarak, koalisyon hükümetinin “Litvanya’da kalıcı olarak bir tugay konuşlandırmaya karar verdiğini” ve “diğer kapsamlı kuvvetlerin yüksek alarm durumunda olduğunu” söyledi. Almanya “müttefik kuvvetlerin operasyonel bölgelere konuşlandırılabilmesi için Avrupa’nın kalbindeki merkez” konumundaydı.

“Steadfast Defender” tatbikatı şu anda doruk noktasına ulaşmış durumda. 12.000’den fazlası Almanya’dan olmak üzere toplam 90.000 asker ve yüzlerce tank ve uçağın katıldığı bu tatbikat, Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana NATO’nun en büyük tatbikatıdır. Tatbikat Rusya’ya karşı gerçek bir savaş seferberliği niteliği taşıyor. Bundeswehr’in (Silahlı Kuvvetler) resmi internet sitesi tatbikattan sorumlu Albay Dirk Hamann’ın “acil bir durum” için prova yaptıklarını ve “Rus tarafına bir sinyal” gönderdiklerini söylediğini aktarıyor. Bu hafta başında Scholz Baltık’taki Alman askerlerini ziyaret ederek tatbikatın bir bölümüne tank üzerinde katıldı.

Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North, bu yılki Uluslararası 1 Mayıs Toplantısı’nda NATO liderlerinin “‘Ukrayna’da zafer’ arayışlarının nükleer savaş riskini göze almak anlamına geldiğini halka anlatmalarının ve Rusya ile çatışmanın nükleer boyut alması halinde ülkelerine ve dünyaya neler olacağını gerekli ayrıntılarla açıklamalarının tam zamanı” olduğunu söyledi.

Scholz ve egemen sınıf, nükleer bir tırmanmanın özellikle Almanya için ne gibi sonuçlar doğuracağını çok iyi bilmektedir. Rusya’ya karşı NATO konuşlanmasının çok övülen “merkezi” olarak, ilk hedeflerden biri olabilir ve mümkün olan en kısa sürede nükleer bir savaşta on milyonlarca insanın ölümüyle kapsamlı bir şekilde yok edilebilir.

Greenpeace’in 2019 yılında yayımladığı “Nükleer Bombanın Almanya Üzerindeki Etkileri” başlıklı çalışma, olası yıkımın boyutları hakkında bir fikir veriyor. Raporda nükleer bir bombanın üç potansiyel hedef üzerindeki etkisi ele alınıyor: Berlin’deki hükümet bölgesi, Almanya’nın finans merkezi Frankfurt ve ABD’nin Almanya’da konuşlandırdığı nükleer silahların depolandığı Büchel Hava Üssü.

Berlin'de 20 kilotonluk bir nükleer bombanın etkileri [Photo: Greenpeace-Studie]

İlk senaryo, Reichstag (parlamento) binasının önündeki çimenlik alanda 20 kilotonluk bir nükleer bombanın patlatılmasını anlatıyor. Çalışma şöyle diyor: “Ateş topunun 260 metre (0,22 km²) yarıçapındaki her şey buharlaşır... Parlamento bu bölgede yer almaktadır.” “Ciddi patlama hasarı” olan alanın yarıçapı 590 metre olacaktır. Bu alanda “beton binalar ağır hasar görecek ya da yıkılacak” ve “ ölüm oranı” “yüzde 100’e” yakın olacaktır.

Rapor şöyle devam ediyor: “Patlama bölgesinden 1,41 kilometre uzaklığa kadar ve toplam 6,22 km²’lik bir alanda... dışarıdaki insanlar ani radyasyon nedeniyle en az 5 Sv [sievert] radyasyon dozu alacaktır. Bu radyasyon dozu, özellikle basınç ve ısı dalgalarının neden olduğu ek yaralanmalar nedeniyle çoğu insan için ölümcüldür. Bu insanlar bir ay içinde ölecektir.”

Büyük bir hastane olan Charité bu bölgede yer aldığından ve bu nedenle tıbbi personel artık mevcut olmayacağından durum daha da feci olacaktır. Ancak Humboldt Üniversitesi, Tiergarten ve hükümet bölgesi de “bu yarıçap içinde ve ortalama nüfus baz alındığında, 25.000’den fazla insan etkilenecektir.” Ortaya çıkan basınç ve ısı dalgaları toplamda 26.760 kişinin ölümüne ve 73.550 kişinin yaralanmasına neden olacaktır. Buna ek olarak, radyasyon serpintisi nedeniyle yaklaşık 120.000 ölüm ve kanser nedeniyle 50.000’den fazla ölüm meydana gelecektir.

Çalışmanın ikinci senaryosunda, Frankfurt am Main’e 550 kilotonluk daha büyük bir nükleer bomba atılması durumunda ortaya çıkacak etkiler daha da feci boyutlardadır. Burada, saldırının doğrudan sonucu olarak yaklaşık 500.000 ölüm ve kanserden kaynaklanan yaklaşık 165.000 ölüm beklenmektedir. Çalışma, üçüncü senaryoda, Büchel’de 170 kilotonluk bir nükleer silahın patlatılması durumunda ise 130.000 ani ölüm ve 80.000 kanser ölümü hesaplamaktadır.

Önde gelen politikacılar ve medya, kışkırtıcı bir şekilde Rusya’nın nükleer cephaneliği ve benzeri senaryoların caydırıcı olmaması gerektiğini söylediğinde, bu bir nevi çılgınlık unsuru taşımaktadır. Ama işçi sınıfının sosyal ve demokratik haklarına yönelik büyük saldırılarla el ele giden savaş çılgınlığının nesnel bir temeli vardır. “Biden, Sunak, Macron ve Scholz manyak bireyler değildir,” diyen North sözlerini şöyle sürdürmüştü: “Ancak onlar, ilerici, sosyal açıdan akılcı ve insancıl çözümler bulamadıkları krizlerle boğuşan bir kapitalist sistemin liderleridirler.”

İşçi sınıfı, Gazze’deki Filistinlilere yönelik yeni bir soykırımla doruk noktasına ulaşan emperyalist kitlesel imha mantığına devrimci sosyalist bir programla karşı çıkmalıdır. SGP’nin Avrupa seçimleri için yaptığı seçim çağrısı şunları belirtiyor:

Nazi Almanyası’nın imha savaşından ve insanlık tarihinin en kötü suçları olan Holokost’tan çıkarılabilecek tek meşru sonuç şudur: İşçi sınıfı bir daha asla savaşa ve faşizme izin vermemeli ve bu dehşetin kaynağı olan kapitalizmi sonsuza kadar ortadan kaldırmalıdır.

Loading