“Kobani davası”nda Kürt siyasetçilere hapis cezaları yağdırıldı

Türkiye’de 2014 yılında en az 37 kişinin öldüğü protestolar üzerine 18’i tutuklu toplam 108 Kürt siyasetçinin yargılandığı “Kobani davası”nda karar Perşembe günü açıklandı.

Mahkeme, aralarında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanlarının da bulunduğu siyasetçilere ağır hapis cezaları verdi. 24 sanık hakkında çeşitli suçlamalardan toplam 408 yıl 3 ay hapis cezası verildi.

HDP Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, 2015 [Photo: Yıldız Yazıcıoğlu (VOA)]

Kobani davası kararı, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında 2 Mayıs’ta yapılan ve Erdoğan’ın sözde “siyasi yumuşama” mesajı verdiği görüşmenin ardından geldi. Kısa süre önce, 1 Mayıs’ı Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyen 50 kişi tutuklandı. Beşinin tutuklanma gerekçesi, daha önce hükümetin Gazze’de soykırım yapan İsrail’le işbirliğine karşı düzenlenen protestoya katılmalarıydı.

HDP’nin 2016’dan beri tutuklu lideri Selahattin Demirtaş “devletin birliği ve bütünlüğünü bozmaya yardım”, “suç işlemeye tahrik” gibi suçlamalarla 42 yıl hapse mahkûm edildi. HDP’nin diğer eski eş genel başkanı Figen Yüksekdağ ise 30 yıl 3 ay hapis cezası aldı. İki siyasetçi için de tutukluluğun devamına karar verildi.

Eski milletvekili ve son seçimlerde Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ahmet Türk “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla 10 yıl, eski HDP milletvekili Ayla Akat Ata 9 yıl 9 ay, eski HDP milletvekili Emine Ayna 10 yıl, eski parti meclisi üyeleri Ayşe Yağcı ve Aynur Aşan ise 9’ar yıl hapis cezası aldı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti, eski HDP) yaptığı açıklamada “Kobanî Kumpas Davasında rehin tutulan arkadaşlarımıza verilen cezalar bizleri yıldıramaz. Demokratik siyasete darbe vuranlar şunu bilsin ki kumpaslarınızı çökerteceğiz,” dedi.

CHP lideri Özel kararın ardından bunun “siyasi bir dava olduğunu” söylerken, 2016’dan sonra CHP’nin HDP milletvekillerinin hapse atılmasına verdiği desteğe liderlik eden Kemal Kılıçdaroğlu da kararı Twitter’dan ikiyüzlü bir şekilde kınadı.

Mahkeme kararının ardından Bitlis, Diyarbakır, Mardin, Tunceli, Batman, Siirt, Bingöl, Ağrı, Şırnak, Muş, Hakkâri, Adana, Kars ve İzmir olmak üzere 14 ilde toplantı, gösteri ve yürüyüşlere yasak getirildi.

Mahkeme, Kürt siyasetçilerin protestolar sırasında meydana gelen ölümlerden suçsuz olduğuna hükmetti. Bu, uzun hapis cezalarının siyasi temelli olduğunun bir itirafıdır.

Sosyalist Eşitlik Grubu, Kürt milliyetçi hareketi ile belgelenmiş ve uzlaşmaz siyasi farklılıklara sahiptir. Ancak bu bizim Erdoğan hükümetinin Kürt siyasetçilere yönelik devlet zulmüne ilkesel muhalefetimizi hiçbir şekilde azaltmaz. İfade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı çiğnenen tüm siyasi tutuklular beraat etmeli ve serbest bırakılmalıdır.

Bu karar, Türkiye devleti ile yasa dışı Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında yürütülen “barış süreci”nin 2015’te çökmesinin ardından tırmandırılan devlet baskısının son halkasıdır. Bu dönemde, esas olarak, Rusya ve İran destekli Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmeye yönelik ABD-NATO rejim değişikliği savaşı belirleyici olmuştur.

Bu gerici savaşta Ankara, CIA destekli geniş bir cihatçı terörist gruplar ağının Suriye sınırı boyunca desteklenmesinde kritik bir rol oynadı. Bu canice politikanın sonucunda, aralarında Irak ve Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) de bulunduğu El Kaide bağlantılı örgütler, yüz binlerce cana mal olan rejim değişikliği savaşının önemli bir vekil gücü haline geldiler.

NATO güçlerinin Ortadoğu’daki saldırısına dahil olarak kendi çıkarlarını ilerletme peşinde koşan Türk egemen seçkinleri ile PKK arasındaki “barış süreci” görüşmeleri de bu emperyalist müdahale zeminine dayanıyordu.

PKK’nin Suriye’deki kardeş partisi Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve silahlı kolu Halk Savunma Birlikleri (YPG), emperyalist vekil savaşının tırmandırılmasıyla Suriye’nin kuzeyinde hâkim güç olarak ortaya çıkmaya başladı.

Erdoğan hükümeti, Washington’dan İslamcı vekillerine yardım etmek üzere Suriye’de savaşa doğrudan müdahale etmesini bekliyordu ve kendi kara birlikleri ile operasyonlara dahil olma planları yapıyordu.

2014’te IŞİD Suriye’den Irak’a doğru, Washington’ın Irak’taki kukla yönetimini tehdit eden ve Irak’ta yeni bir NATO müdahalesine yol açan bir istila başlattı. Bu, ABD’nin Suriye politikasında değişikliklere yol açarken Erdoğan hükümetinin hesapları altüst oldu.

YPG ABD’nin Suriye’deki başlıca vekil gücü haline gelirken, Ankara Türkiye’nin güney sınırında Washington destekli bir Kürt devletinin kurulması ve bunun Türkiye içinde benzer eğilimleri teşvik etmesi olasılığından dehşete kapıldı.

Erdoğan buna 2015’te “barış süreci”ni sona erdirip yeni bir saldırıya geçerek yanıt verirken, Ankara ile NATO müttefikleri arasındaki gerilimlerin tırmanışı 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminde doruk noktasına ulaşacaktı.

Eylül 2014’te IŞİD’in PYD-YPG kontrolündeki Kobani’ye başlattığı saldırı önemli bir kırılma anıydı. Erdoğan hükümeti PYD-YPG ile halen görüşme halindeydi. 2014 Ekim ayı başında PYD lideri Salih Müslim Ankara’da ağırlanmıştı. HDP lideri Demirtaş, Ankara ile PYD’nin ABD önderliğindeki “IŞİD karşıtı koalisyon” altında birlikte çalışması çağrısı yapıyordu.

HDP, Suriye’nin kuzeyindeki diğer bölgeler ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden gelecek askeri yardımın ulaşması için Türkiye toprakları üzerinden Kobani’ye bir koridor açılmasını talep ediyordu.

Özgür Suriye Ordusu’ndaki cihatçı güçleri destekleyen Erdoğan hükümeti Kürt milliyetçilerinin güçlenmesini sağlayacak politikaları reddediyor ve Türk egemen sınıfının çıkarlarını sağlama almak için Türk ordusunun içinde yer alacağı bir NATO müdahalesi için bastırıyordu.

6 Ekim’de HDP Genel Merkezi, Kobani’yle ilgili olarak Twitter üzerinden kitlesel protesto çağrısı yaptı. Bunun ardından Kürt illeri başta olmak üzere Türkiye çapında kitlesel gösteriler başladı.

Erdoğan’ın bu süreçte “Yerde, kara harekâtı ifa edenlerle işbirliği kurulmadıkça hava harekâtıyla bu iş bitmez. İşte aylar geçti, herhangi bir netice yok. Şu anda Ayn-el Arab da, diğer adıyla Kobani de, buyurun, düştü düşüyor,” dedi.

Bu açıklama 8 Ekim’e gelindiğinde gösterilerin şiddetini artırdı. Olaylarda protestocular bir yandan güvenlik güçleriyle diğer yandan da hükümete yakın ve ağırlıklı olarak Kürt illerinde örgütlü olan radikal İslamcı Hür Dava Partisi (Hüda-Par) yanlıları ile karşı karşıya geldiler.

Yetkililere göre 35 il ve 96 ilçede yaşanan olaylarda 37 kişi öldü. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) hazırladığı rapora göre ise 7-12 Ekim 2014 tarihleri arasında ülke genelinde 46 kişi öldü.

Hükümet, 20 Ekim 2014’te IKBY’ye bağlı Peşmerge güçlerinin Türkiye üzerinden Kobani’ye geçmesine izin verdi.

Bu olayların ardından Erdoğan Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt oluşumunun kurulmasına bedeli ne olursa olsun karşı olduklarını ilan etti. Türkiye içinde de güvenlik güçleri, kent ve kasaba merkezleri de dahil olmak üzere, askeri varlığını tamamen sona erdirmek amacıyla PKK’ye karşı askeri operasyonlara başladı. 2015-2016’da birçok Kürt ilinde ve kasabasında sokağa çıkma yasağı ilan edilerek yürütülen operasyonlarda binlerce kişi öldü veya yaralandı, yüz binlerce sivil de yerinden edildi.

Bunu, CHP’nin de hükümete verdiği destekle, Kürt siyasetçilere yönelik şiddetli bir devlet baskısı ve tutuklama dalgası takip etti.

DEM Parti, Aralık ayında açıkladığı rapora göre, 2015 yılından itibaren en az 22.818 parti üyesi gözaltına alındı. Aralarında eş genel başkanları, milletvekilleri, il ve ilçe eş başkanları, parti yöneticileri ve üyelerinin de bulunduğu en az 4.334 kişi tutuklandı.

Raporda 30 Mart 2014’te seçilen 93 belediye eş başkanının tutuklanıp, 95 belediyeye kayyım atandığı; yine 31 Mart 2019’da seçilen 43 belediye eş başkanının tutuklanıp 48 belediyeye kayyım atandığı ve hâlihazırda 17 belediye eş başkanı, 7 milletvekili ve 14 MYK üyesinin hapiste olduğu belirtildi.

Loading