Perspektif

Refah’a saldırı ve Filistin’in etnik temizliği

Uluslararası Adalet Divanı’nın Cuma günkü kararını hiçe sayan İsrail, son iki gün içinde Refah kentine 60’tan fazla bombardıman düzenledi. Pazar günü, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan, Refah’ın “güvenli” bölgelerinden birinde bulunan bir mülteci kampında, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu en az 35 kişinin öldürüldüğü İsrail katliamının görüntüleriyle dehşete düştü.

Bir buldozer, İsrail tarafından öldürülen Filistinlilerin cesetlerini Gazze Şeridi'nin Refah kentindeki bir toplu mezara indiriyor, 26 Aralık 2023 Salı. [AP Photo/Fatima Shbair]

Refah üç haftadır sürekli bombardıman altında ve İsrail tankları her gün sokak sokak şehre ilerliyor. Bombardımanın ve kara saldırılarının yoğunluğu, kentte insani gıda dağıtımının tamamen askıya alınmasına yol açtı ve İsrail bölgeye neredeyse tüm gıda yardımını kesti.

ABD ve Britanya hükümetleri, milyonlarca insanın kendi gözleriyle gördüklerini yalanlayarak, Refah’a geniş çaplı bir saldırı olmadığını açıkladılar. Onlar, Biden’ın sözleriyle, kentte “sınırlı” askeri operasyonlar yapan İsrail’in “sivillerin korunmasını sağlamak için elinden geleni” yaptığını iddia ediyorlar.

Bu akıl almaz ve saçma yalan Salı günü Britanya Avam Kamarası’nda oldukça teşhir edici bir tartışmaya konu oldu.

Milletvekili Andy McDonald, Birleşik Krallık Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrew Mitchell’a, 800.000 kişi şehirden zorla göç ettirilmişken hükümetin nasıl olup da Refah’ta “kayda değer” bir askeri saldırı olmadığını beyan edebildiğini sordu.

Dışişleri Bakan Yardımcısı bu soruya, yerinden edilen 800.000 kişinin gitmeyi “seçtiği” yanıtını verdi.

McDonald bu yanıta karşılık şu soruyu sordu: “Gitmek için nasıl bir seçenekleri vardı? Bu sadece ‘Sanırım gidip başka bir yerde yaşamak istiyorum,’ demek gibi miydi? Bu mantıksız bir varsayım değil mi?”

Filistinlilerin kaçmayı “seçtikleri” yönündeki açıklama, kesinlikle mantıksız olmakla birlikte, büyük bir tarihsel çağrışıma sahiptir.

Bu, (yakın zamanda ABD’ye yaptığı bir ziyarette saatlerce sorgulanan) dünyaca ünlü İsrailli tarihçi Ilan Pappé’nin  Siyonizmin “temel miti” olarak adlandırdığı şeyin yeniden ifade edilmesidir. Bu mite göre 750.000 Filistinlinin evlerinden sürüldüğü 1948 “Nekbe”si, İsrail kuvvetlerinin yaptıklarından kaynaklanmayan, Filistinlilerin gönüllü bir yeniden yerleşimi idi.

Pappé’nin 2006 tarihli kitabı The Ethnic Cleansing of Palestine (Filistin’in Etnik Temizliği), İsrail resmi tarih yazımının tüm yalanlarının yıkıcı bir teşhiridir. Kitap, 1948’de Filistinlilerin yerlerinden edilmesinin ve topluca katledilmesinin ayrıntılı ve bilinçli bir planın sonucu olduğunu ortaya koymaktadır.

Pappé, günümüz olaylarıyla ürpertici bir paralellik taşıyan bir noktaya dikkat çekerek, İsrail’in planlarını Arap milislerin saldırılarına karşılık verme adı altında gizlediğini belirtir: “Siyonist politika, başlangıçta, Şubat 1947’de, Filistinlilerin saldırılarına karşı misillemeye dayandırılıyordu ancak sonunda Mart 1948’de tüm ülkeyi etnik olarak temizleme girişimine dönüştü.” Pappé şöyle devam ediyordu:

Karar alındıktan sonra görevin tamamlanması altı ay sürdü. Görev sona erdiğinde, Filistin’in yerli nüfusunun yarısından fazlası, yaklaşık 800.000 kişi yerlerinden edilmiş, 531 köy yok edilmiş ve on bir kent mahallesi sakinlerinden boşaltılmıştı. Bu plan, 10 Mart 1948’de kararlaştırılmış ve sonraki aylarda sistematik bir şekilde uygulanmış olup, bugün uluslararası hukukta insanlığa karşı suç olarak kabul edilen etnik temizlik operasyonunun açık bir örneğidir. (s. 14)

Gazze soykırımı, Pappé’nin ifadesiyle, “Siyonist hareketin Filistin’de ortaya çıktığı ilk zamanlarda belirlediği” hedeflerin doruk noktasıdır: “mümkün olduğunca az Filistinliyle mümkün olduğunca çok Filistin toprağına sahip olmak.”

Mevcut soykırımın bilinçli bir planın ifadesi olduğu bir sır değildir. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 22 Eylül 2023’te, yani Gazze’ye yönelik saldırıdan bir ay önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda bir “yeni Ortadoğu” haritası göstermişti. Haritada ABD’yle uyumlu Ortadoğu devletleri olan Mısır, Sudan, Ürdün ve Suudi Arabistan’la beraber jeopolitik bir yapının parçası olarak, İsrail’in Filistin topraklarının tamamını kapladığı görülüyordu.

Netanyahu bu provokatif çıkışı, ABD Başkanı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Washington’da yaptığı görüşmeden sadece iki gün sonra yapmıştı. Bu görüşme sırasında Biden, Ortadoğu’nun ABD önderliğinde yeniden düzenlenmesinde “nesiller boyu süren rüyanın gerçek olacağını” ilan ederek şunları eklemişti: “Birçok kez söylediğimi duydunuz: İsrail var olmasaydı, onu icat etmek zorunda kalırdık.”

Bu toplantı, İsrail hükümetinin, bir yılı aşkın bir süredir sahip olduğu Hamas planının uygulanması için İsrail birliklerini bölgeden kasten çektiği ve Hamas güçlerinin Gazze sınırını geçtiği 7 Ekim olaylarından üç hafta önce yapıldı. O gün yaşananlar İsrail güvenlik kabinesi üyesi ve Tarım Bakanı Avi Dichter’in “Nekbe 2023” olarak adlandırdığı süreci başlattı.

Blinken geçtiğimiz hafta Senato’nun iki ayrı komite oturumunda, Amerikan emperyalizminin soykırım niyetini ortaya koyan ve birbirinin aynısı gibi görünen iki dil sürçmesi yaptı. Blinken, 21 Mayıs’ta Senato Dış İlişkiler Komitesi önünde verdiği ifadede şunları söyledi: “İsrail’in bölgeye entegre olması, ihtiyaç duyduğu ve istediği güvenliği, temel güvenliği elde etmesi ve kuruluşundan bu yana aradığı ilişkilere sahip olması için bir fırsat var. Ancak bunun gerçekten ilerleyebilmesi için Gazze’nin sona erdirilmesi gerekiyor.”

Blinken aynı gün Senato komitesindeki bir başka oturumda da aynı ifadeyi kullanarak “normalleşme”nin “Gazze’nin sona erdirilmesini” gerektirdiğini söyledi.

ABD-İsrail’in gerçek soykırım ve etnik temizlik politikası her geçen gün daha da netleşiyor. Biden’ın “nesiller boyu süren rüya” dediği Ortadoğu’nun ABD egemenliğinde yeniden düzenlenmesini güvence altına almak, aslında “Gazze’nin sonunu”, yani Filistin halkının İsrail egemenliğine karşı örgütlü direnişinin sistematik olarak ezilmesini gerektiriyor.

Emperyalist güçlerin Rusya, Çin ve İran’ı hedef aldığı küresel savaşın patlak vermesi, İsrail ve emperyalist destekçilerine Filistin sorununun “nihai çözüm”ünü gerçekleştirme fırsatı veriyor.

On yıllardır ABD ve tüm emperyalist güçler tarafından başlatılan her savaş, “insan hakları”nı koruma ve soykırımı durdurma operasyonu olarak meşrulaştırıldı. Yugoslavya’nın bombalanmasından Libya’daki rejim değişikliği operasyonuna kadar her şey, yaklaşmakta olan bir soykırımı önlemenin tek yolu olarak pazarlandı. ABD-NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürüttüğü savaş bile, kamuoyuna, Biden’ın deyimiyle, “Putin’in Ukraynalı olma fikrini bile ortadan kaldırmaya çalıştığı” bir “soykırım”ı durdurma gayreti olarak sunuldu.

Ancak son yedi ayda yaşananlar, soykırım ve etnik temizliğin en büyük devlet destekçilerinin ABD ve onun emperyalist müttefikleri olduğunu açıkça ortaya koymuştur.

Loading