Perspektif

İsrail’in Refah mülteci kampı katliamı

İsrail rejiminin Refah’taki bir çadır kampında yerinden edilmiş en az 45 kişiyi kasten katletmesi, Filistinlilere yönelik soykırımında bir başka barbarlık eylemidir. Son yedi ay içinde defalarca kaçmış olan onlarca erkek, kadın ve çocuk, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından atılan Amerikan yapımı füzelerle katledildi veya sakat kaldı.

27 Mayıs 2024 Pazartesi günü Gazze Şeridi'nin Refah kentinde yerinden edilmiş insanların bulunduğu yerde İsrail saldırısının ardından meydana gelen yıkıma karşısında Filistinliler. [AP Photo/Jehad Alshrafi]

Pazar günkü bombardıman, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun faşizan hükümetinin, Cuma günü Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’in Refah’a askeri müdahalesine son vermesi çağrısında bulunan kararına doğrudan yanıtıdır. Siyonist rejim, uluslararası hukuk tarafından getirilen hiçbir kısıtlamaya bağlı kalmayacağını açıkça ortaya koymak istemiştir. Başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin Filistin sorununun “nihai çözüm”üne yönelik sarsılmaz desteğine tam güven duyduğu için bu kadar provokatif davranabilmektedir.

IDF saldırının “hassas mühimmatla ve hassas istihbarat temelinde” yapıldığını iddia etti. Açıklamada, ordunun “bölgedeki birkaç sivilin zarar gördüğünün farkında olduğu” kaydedildi ve “Olay inceleme altındadır,” denildi.

IDF tarafından Gazze’de en yaygın olarak kullanılan “hassas mühimmat”, standart silahları GPS güdümlü mühimmatlara dönüştüren ABD üretimi Müşterek Doğrudan Saldırı Mühimmatı (JDAM) bomba kitleriyle donatılmış silahlardır. ABD’li havacılık şirketi Boeing, Netanyahu rejiminin soykırımı başlarken Ekim 2023’te İsrail’e bu türden en az 1.800 kitin sevkiyatını hızlandırmıştır. Bu kitler o tarihten bu yana, resmi ölü sayısı olan 36.000’den fazla Filistinlinin katledilmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Kampın bulunduğu Refah’ın batısındaki Tel el-Sultan mahallesinin Filistinli siviller için “güvenli bölge” olduğu iddia ediliyordu. Filistin Kızılay Derneği’ne göre birçok kurban çadırlarında “diri diri yandı.” Görgü tanıklarının CNN’e verdiği bilgiye göre en az sekiz füzenin kullanıldığı saldırıda 249 kişinin yaralandığı tahmin ediliyor. Kuveyt Hastanesi’ne ulaşmayı başaran bir yaralı, “Hava saldırıları çadırları yaktı, çadırlar eriyor ve insanların vücutları eriyor,” dedi.

İsrail rejiminin aylardır devam eden saldırılarının ardından Gazze’deki sağlık sistemi çökerken, yaralıların birçoğu hayatta kalamayacak. Gazze’deki bir yardım görevinin ardından Britanya’ya döndükten sonra El-Cezire’ye konuşan bir doktor, bölgedeki hastanelerde hastalara “Ortaçağ tıbbı” uygulandığını belirtti. University College London’da gastroenteroloji cerrahi bölüm başkanı olan Dr. Khaled Dawas, “Avrupa’da belki 300, 400 yıl önce olanlarla ilgili duyduklarınız ya da okuduklarınız gibi,” dedi. Yaralı Filistinlilerin genellikle hastaneye gitmekten kaçındığını çünkü bunun “neredeyse bir ölüm cezası anlamına geldiğini” de sözlerine ekledi.

Katliamdan bir gün sonra, yaralıların çoğunun tedavi edildiği Refah’taki Kuveyt Hastanesi’nin müdürü, İsrail saldırıları nedeniyle tesisin kapatıldığını duyurdu. Günün erken saatlerinde tesisin kapısına düzenlenen saldırıda iki sağlık çalışanının öldüğü bildirildi. Deyr el-Balah’taki El-Aksa Hastanesi de mülteci kampı katliamıyla aynı gün başlatılan IDF ablukasının tetiklediği yakıt sıkıntısı nedeniyle tüm hizmetlerini askıya almaya hazırlanıyordu.

Bu son vahşetin her yerinde Biden yönetiminin parmak izleri bulunmaktadır. IDF’nin Refah’a yönelik saldırısı, Beyaz Saray’ın yeşil ışık yakmasının ardından üç haftadır devam ediyordu. İsrail’in Refah’a saldırmasından sadece iki hafta önce Biden, Demokratların ve Cumhuriyetçilerin desteğiyle kabul edilen ve İsrail’e 26 milyar dolar fon sağlayan ek askeri yardım tasarısını imzaladı.

Biden İsrail’in “sivillerin korunmasını sağlamak için elinden geleni yaptığını” ileri sürerken, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan IDF’nin saldırısının “yoğun kentsel alanların kalbine yönelik büyük askeri operasyonlar içermediğini” iddia etti. Bu iddia, 800.000’den fazla insan kenti terk ederken bile sürdürüldü. Aynı şekilde, Biden yönetimi yetkilileri Refah’ta sivillerin öldürülmesinin bir “kırmızı çizgi” olduğunu iddia etmeye devam ediyor. IDF ise bunu her gün cezasız kalacak bir şekilde yapıyor.

Biden yönetiminin Refah’ta “büyük” operasyonlar yapılmadığı ve sivillerin öldürülmesine karşı olduğu yönündeki yalan iddiaları, Netanyahu’nun Pazartesi günü yaptığı açıklamalarda mülteci kampının bombalanmasını “trajik bir hata” olarak sunmaya çalışmasından daha inandırıcı değildir. Gerçek şu ki, Pazar günkü katliam ne kadar korkunç olursa olsun, IDF’nin savunmasız sivilleri sistematik olarak hedef aldığı bir modelin parçasıdır.

El-Ehli Hastanesi’nin bombalanarak 500’den fazla insanın öldürülmesinden, El-Şifa Hastanesi’nin basılmasına ve Han Yunus’un yerle bir edilmesine kadar, milyonlarca işçi ve genç Netanyahu rejiminin vahşetini ve emperyalist destekle neler yapabileceğini çok iyi bilmektedir.

İsrail’in en önemli iki silah tedarikçisi olan ABD ve Almanya’daki emperyalist hükümetler, Pazar günkü katliamın ardından Siyonist rejime desteklerini yinelediler. İsrail hükümetinin propagandasını tamamen benimseyen Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, “İsrail’in Hamas’ın peşinden gitmeye hakkı var ve hepimiz bu saldırının İsrailli sivillere yönelik saldırılardan sorumlu olan iki üst düzey Hamas teröristini öldürdüğünü anlıyoruz,” dedi.

Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit de Netanyahu gibi saldırıyı bir “hata” olarak nitelendirdi. Hebestreit ayrıca İsrail ordusunun ne olduğunu belirlemek üzere bir soruşturma başlattığını belirterek Der Spiegel’e şunları söyledi: “Öncelikle ne olduğunu araştırın ve sonra karar verin. Resimlere bakarak hemen bir yargıya varmayın.” Başka bir deyişle, bırakın katiller olay yerini araştırsınlar ve biz bir şey söylemeden önce kendilerini suçlayan kanıtları örtbas etsinler.

Pazar günkü katliamın gerekçesinin ne olduğunu belirlemek için herhangi bir “soruşturma”ya gerek yoktur. İsrail hükümeti ve askeri yetkilileri soykırım başladığından bu yana defalarca planlarının Gazze’yi Filistinlilerden etnik olarak temizlemek, onları öldürmek, açlıktan öldürmek ya da bölgeden kaçmaya zorlamak olduğunu, böylece İsrail’in bölgeyi ele geçirebileceğini ileri sürdüler. Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın Ekim ayında ifade ettiği gibi, Gazze sakinleri Siyonist rejim tarafından “insansı hayvanlar” olarak görülmektedir. Kısa bir süre önce Gazze’de yaşamak istediğini açıklayan faşist Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, Pazar günkü katliamı sosyal medyada saldırıların yoğunlaştırılmasını isteyen bir paylaşımla kutladı: “Tam güç Refah’a.”

Emperyalist güçler bu barbarlığı destekliyorlar, çünkü Gazze soykırımını, hızla tırmanan bir Üçüncü Dünya Savaşı’nda dünyayı yeniden paylaşma planlarının önemli bir bileşeni olarak görüyorlar. IDF’nin ABD üretimi bombalarla Gazze’de insanları vahşice katletmesine karşı aynı kayıtsızlık, ABD ve NATO müttefiklerinin emperyalist yağma savaşında yaklaşık 500.000 Ukraynalıyı kurban ettiği Ukrayna’da da sergilenmektedir.

ABD Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson’ın geçen hafta Uluslararası Ceza Mahkemesi başsavcısının Netanyahu ve Gallant hakkında tutuklama emri çıkarılması için yaptığı başvuruyu kınarken “UCM’nin İsrailli liderleri tehdit etmesine izin verilirse, sıra bizimkilere de gelebilir” demesi boşuna değildi.

Refah mülteci kampı katliamının ardından çıkarılması gereken en önemli ders, ister emperyalist hükümetler, ister Birleşmiş Milletler ya da uluslararası mahkemeler olsun, “soykırımı durdurun” çağrılarının kulak ardı edileceğidir. Son aylarda dünyanın dört bir yanında soykırım karşıtı protestolara ve kamplara katılan milyonlarca işçi, öğrenci ve genç, Filistinlilere yönelik soykırımı durdurmak için gerçek bir mücadeleye öncülük edebilecek tek toplumsal güç olan uluslararası işçi sınıfına yönelmelidir.

Toplumun tüm zenginliğini üreten işçi sınıfının kitlesel siyasi seferberliği, İsrailli savaş suçlularını ve onların emperyalist suç ortaklarını durdurmanın tek yoludur. Her ülkede işçilere militarizmin, savaşın ve soykırımın bedelini ödemek üzere yaşam koşullarına ve kamu hizmetlerine yönelik kapsamlı saldırıları kabul etmeleri söyleniyor. Bu ortamda, işçileri, İsrail’e ve onun Kuzey Amerika ve Avrupa’daki müttefiki emperyalist savaş makinelerine her türlü askeri teçhizatın üretimini ve teslimatını durdurmak üzere mücadeleye çağırmak için güçlü bir temel bulunmaktadır. İşçi sınıfını kapitalist barbarlığı yenmek için sosyalist bir programla silahlandırmayı gerektiren böyle bir hareketin inşası için mücadele, Gazze’deki soykırımı sona erdirmek isteyenlerin en acil görevidir.

Loading