İsrail rejimi Lübnan’da Hizbullah ile topyekûn savaşa hazırlanıyor

Geçtiğimiz hafta İsrail ile Lübnan’daki Hizbullah milisleri arasında tırmanan gerilim, savaşın Ortadoğu geneline yayılması ihtimalini daha da artırdı. İsrail’in üst düzey bir Hizbullah komutanını öldürmesi ve buna misilleme olarak İsrail’in kuzeyine roket yağdırılmasının ardından İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Salı günü bir açıklama yaparak Lübnan’da savaş için operasyonel planların onaylandığını duyurdu.

Hacı Ebu Taleb olarak bilinen ve Salı günü Beyrut'un güney banliyölerinde bir İsrail saldırısı sonucu öldürülen Hizbullah komutanı 55 yaşındaki Taleb Sami Abdullah'ın cenaze töreni sırasında yas tutanlar slogan atıyor, 12 Haziran 2024, Çarşamba. [AP Photo/Bilal Hussein]

Gazze’ye yönelik soykırım saldırısının başlangıcından bu yana İsrail ile sınırın ötesindeki Hizbullah neredeyse her gün karşılıklı ateş açıyor. Bugüne kadar İsrail’in hava saldırıları ve bombardımanları Lübnan’ın güneyinde 340’tan fazla Hizbullah üyesini ve onlarca sivili öldürürken, Hizbullah roketleri 10 İsrailli sivili ve 15 IDF askerini öldürdü. Fakat geçen hafta İsrail’in Taleb Abdullah’ı öldürmesinin ardından çatışmalar belirgin bir şekilde şiddetlendi. Abdullah, Ekim ayından bu yana öldürülen en üst düzey Hizbullah komutanı. Hizbullah buna Cumartesi günü İsrail’in kuzeyindeki Meron Dağı hava trafik kontrol üssünü vurarak karşılık verdi. IDF ise saldırının “birimin faaliyetlerine zarar vermediğini” iddia etti.

Hizbullah Salı günü İsrail’in kuzeyde çok övündüğü hava savunmasının sınırlarını ortaya koymak amacıyla Hayfa’daki askeri alanların ve sivil altyapının insansız hava araçlarıyla çekilmiş görüntülerini yayınladı. İsrail Dışişleri Bakanı İsrael Katz yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Hizbullah ve Lübnan’a karşı oyunun kurallarını değiştirmeye karar verme anına çok yaklaştık. Topyekûn bir savaşta Hizbullah yok edilecek ve Lübnan ağır bir yenilgiye uğrayacaktır.”

Günün ilerleyen saatlerinde IDF, Lübnan’a yönelik saldırının yaklaşmakta olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Durum değerlendirmesinin bir parçası olarak, Lübnan’daki saldırıya yönelik operasyonel planlar onaylanıp uygulamaya konuldu ve sahadaki kuvvetlerin hazırlıklarının hızlandırılmasına devam edilmesi yönünde kararlar alındı,” denildi.

Biden yönetimi, Ortadoğu özel temsilcisi Amos Hochstein’ı bölgeye gönderdi. Hochstein Pazartesi günü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile görüştükten sonra Salı günü Lübnan’a geçti. Herzog’un Hochstein ile “kuzey sınırında güvenliğin acilen yeniden tesis edilmesi ihtiyacını” görüştüğü bildirildi. Bu, Hizbullah’ın yok edilmesine yönelik bir örtülü bir ifadedir.

Basında çıkan haberler Hochstein’ın gezisini çatışmayı “yatıştırma” girişimi olarak sunarken, gerçekte Amerikan emperyalizmi en kışkırtıcı rolü oynuyor ve Ortadoğu’yu bölge çapında yıkıcı bir savaşa doğru itiyor. Washington, İsrailli müttefikini geçici olarak frenliyor gibi görünüyor çünkü Tahran’a karşı savaş için Körfez’deki Arap ülkelerini de içeren İran karşıtı bir ittifakı bir araya getirmek için daha fazla zaman gerektiğini düşünüyor. Ancak onun saldırı köpeği rolünü oynayan İsrail Lübnan’da bir savaş başlatırsa, Amerikan emperyalizmi hiç şüphesiz onu sonuna kadar destekleyecektir.

Tüm İsrail siyaset kurumu Lübnan’da savaş istiyor. Gazze’deki soykırım ve Batı Şeria’daki İsrail yerleşimlerinin daha da genişletilmesi yoluyla gerçekleştirilecek Siyonist büyük İsrail gündemi, Lübnan’da Hizbullah’ın ezilmesini de gerektiriyor. Netanyahu ve aşırı sağcı hükümeti Gazze’deki soykırımı sürdürmeye ve aynı zamanda kuzey cephesinde bir savaş başlatmaya kararlıdır. Faşist müttefikleri Bezalil Smotriç ve Itamar Ben Gvir’in elini serbest bırakan Netanyahu, Batı Şeria’da yerleşimci şiddetinde bir patlamaya ve 500’den fazla Filistinlinin hayatına mal olan ve binlercesinin gözaltına alınmasına yol açan askeri baskın ve tutuklamalar sürecine başkanlık etti.

Netanyahu’nun savaş kabinesinden 9 Haziran’da ayrılan Ulusal Birlik lideri Benny Gantz, Lübnan’da savaşılmasını kolaylaştırmak için Hamas ile bir anlaşma yapılmasından yana. Gantz’la birlikte savaş kabinesinden ayrılan bir diğer Ulusal Birlik üyesi olan Chili Tropper ise geçtiğimiz günlerde New Yorker’a verdiği demeçte şunları söyledi: “Biz Yahudiye ve Samarya’da [Batı Şeria] Filistin Yönetimi’ni güçlendirmek istiyoruz, hükümetin yaptığı gibi yok etmek istemiyoruz. Gazze’de ise Gazzeli yerel güçlerle birlikte çalışmayı öneriyoruz. Rehineleri eve getirmek için en geniş kapsamlı anlaşmayı önerdik, sadece yapılacak doğru şey bu olduğu için değil, aynı zamanda savaşın odağını Gazze’den kuzeye kaydırabilmek için.”

İktidarda kalmak ve cezai kovuşturmaya uğramamak için faşist müttefiklerinin sürekli desteğine ihtiyaç duyan Netanyahu, savaşı genişleterek rakiplerinin önünü kesmeyi amaçlıyor. “Fiili gerçekler” yaratarak siyasi konumunu güçlendirmeyi umuyor.

Geçtiğimiz Ekim ayında Netanyahu’nun soykırımcı katiller çetesine katılmadan çok önce bir savaş suçlusu olan Gantz, Gazze’nin etnik temizliğini tamamen onaylamaktadır. Savaş kabinesinin Ulusal Birlik üyeleri geçen ay Refah’a düzenlenen ve 700.000’den fazla insanı yerinden eden saldırıyı desteklediler. Gantz’ın grubu, IDF tarafından 37.000’den fazla Filistinlinin katledilmesini hiçbir zaman eleştirmedi. Tropper’ın yorumlarından da anlaşılacağı üzere, onlar Lübnan’da bir savaş konusunda daha az hevesli değiller.

Amerikan emperyalizmi başından beri bu soykırımı tamamen desteklemiş ve suç ortaklığı yapmıştır. Washington, İsrail’in Filistin sorununa yönelik “nihai çözüm”ünü, İran’ı hedef alan bölge çapında bir savaş hazırlığının kilit bir bileşeni olarak görmektedir. Biden yönetiminin, İsrail’in Nisan ayı başında Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği ve İran Devrim Muhafızları’nın üst düzey mensuplarının hayatını kaybettiği provokatif saldırıyı onaylamasının ve İslam Cumhuriyeti’ni, kontrolsüz bir tırmanışı önlemek için önden haber vererek, İsrail üslerine insansız hava aracı saldırısıyla misilleme yapmaya zorlamasının nedeni budur. Washington bu savaşla enerji zengini Ortadoğu üzerindeki hegemonyasını sağlamlaştırmayı ve başta Çin olmak üzere Rusya gibi jeostratejik rakiplerine darbe vurmayı ummaktadır.

Washington hem Trump hem de Biden döneminde, İsrail, Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi bölge ülkelerini Tahran karşıtı bir eksende bir araya getirmeye çalıştı. Bu geniş strateji, Batı Şeria’da Filistin Yönetimi’nin göstermelik bir rol üstlenmesini ve rehinelerin serbest bırakılması için Hamas’la bir anlaşmaya varılmasını bile reddeden Netanyahu ve faşist müttefikleri nedeniyle karmaşıklaşıyor ve Washington’ın Suudi Arabistan, BAE ve diğer Körfez şeyhliklerini İran karşıtı ittifaka katılmaya ikna etmesini çok daha zor hale getiriyor.

Biden yönetimi bu nedenle seçeneklerini açık tutuyor. Hochstein İsrail ziyareti sırasında sadece Netanyahu ve diğer hükümet yetkilileriyle değil, aynı zamanda Gantz ve savaş kabinesinin dışında kalan ancak soykırımı destekleyen muhalefet lideri Yair Lapid ile de görüştü.

Ortadoğu’da savaşmak için en iyi taktikler konusundaki hizipsel anlaşmazlıkların nasıl sonuçlanacağı henüz belli olmasa da, ABD emperyalizminin bölge çapında bir çatışmaya doğru ilerlediği konusunda şüphe yoktur; İsrail Lübnan’ı istila ederse bu çatışma er ya da geç patlak verebilir. Hochstein bölgede İsrail’in kuzey sınırında kanlı bir saldırı başlatarak “güvenliği nasıl yeniden tesis edeceği” konusunda bilgilendirilirken, Kongre’deki Demokratlar Siyonist rejime 18 milyar dolar değerinde askeri teçhizat gönderilmesine onay verdi. Paket 50 adet F-15 savaş uçağını da içeriyor.

Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin en üst düzey Demokrat üyesi Gregory Meeks, daha önce geciktirmiş olduğu anlaşmaya desteğini, “İsrail’in İran ve Hizbullah’tan kaynaklanan gerçek tehditlere karşı kendini savunma hakkını savunduğunu” söyleyerek açıkladı.

Savaşın Lübnan’a ve tüm Ortadoğu’ya yayılma tehlikesi, savaş çığırtkanlarını durdurmak için bölgedeki işçi sınıfını tüm dini, etnik ve ulusal ayrımları aşarak Kuzey Amerika ve Avrupa’nın emperyalist merkezlerindeki işçilerle birleştirme mücadelesinin aciliyetinin altını çizmektedir. İsrail ve emperyalist destekçilerinin Gazze’de sergilediği barbarlık, Lübnan’da ve İran’a karşı pervasızca körüklenen savaş, kriz içindeki bir toplumsal düzenin ifadesidir. Dünya kapitalizmi, büyük güçleri kilit önemdeki kaynakların kontrolü ve jeostratejik nüfuz için dünyayı yeniden paylaşmaya itmektedir. Kapitalistlerin savaşa ve faşizme başvurmasına karşı dünya sosyalist devrim programını öne sürmek üzere işçi sınıfı önderliğinde küresel bir savaş karşıtı hareket inşa edilmelidir.

Loading