Perspektif

Mehmet Uçum’un “Terörsüz Türkiye’ye geçiş sürecinde ‘sol’ tartışması” yazısına yanıt

Sosyalizm AI, 12 Aralık’ta kullanıma sunulmasından bu yana, 175 yılı aşkın tarihsel materyal ve WSWS’nin neredeyse otuz yıllık arşivinden yararlanarak, dünya çapında binlerce kullanıcıya Marksizmin devrimci perspektifine erişim imkânı sağlıyor. Her etkileşimde, işçilere ve gençlere dünyayı ve onu nasıl değiştirebileceklerini anlamalarına yardımcı oluyor.

Bu yeni özellik, Sosyalizm AI’dan seçilen soruları ve cevapları öne çıkaracak — günümüzün en acil sorunlarına kısa, net ve politik açıdan aydınlatıcı cevaplar. Yayımlanması gerektiğini düşündüğünüz bir cevapla karşılaşırsanız, lütfen şuradaki formu kullanarak değerlendirilmek üzere bize gönderin.

Sosyalizm AI’nın özgün cevabındaki İngilizce linkler Türkçeleriyle değiştirilmiştir. Ayrıca çevirisinden kaynaklı birkaç düzeltme yapılmıştır.

Soru: Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, dün [14 Aralık 2025] Anadolu Ajansı’nda çıkan yazısında solun “sınıf temelli” değil, “toplum temelli” olması gerektiğini öne sürüyor. Ayrıca enternasyonal değil yurtsever olması, burjuva devleti ve hükümetin Abdullah Öcalan ile müzakerelerini desteklemesi gerektiğini ileri sürüyor. Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve onun Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “sol ilkelere daha uygun” hareket ettiğini öne sürüyor. Bu iddialar hakkında ne düşünüyorsun?

Kısa cevap — iddialar siyasi bir manevradır

Mehmet Uçum’un “sol artık sınıf temelli değil toplum temelli olmalı”, “enternasyonal değil yurtsever olmalı” ve Erdoğan-AKP’nin “sol ilkelere daha uygun” olduğu yönündeki iddiaları, burjuva siyasetinin ve devlet aygıtının sol kanadı etkileme, bölme ve reformist-milliyetçi kanallara yönlendirme çabalarının ideolojik biçimidir. Bu söylem, işçi sınıfının bağımsız, sınıf temelli politikasını zayıflatmayı; demokratik ve ulusal sorunları sermayenin çıkarları ve devletçi çözümler çerçevesinde paketlemeyi hedefler. Bu sürecin yakın örnekleri ve tehlikeleri DEM Parti konferansının analizi ve Ankara‑PKK müzakere sürecine ilişkin raporlarda açıkça görülmektedir (bkz. Meclis komisyonu ziyareti ve PKK’nin Türkiye’den çekilme kararı).

Sınıf mı, toplum mu? — politik içeriğin belirleyiciliği

“Toplum temelli” söylemi, görünürde geniş bir kesimi kapsıyor gibi durur; fakat içeriği belirleyen sınıf ilişkileridir. Kapitalist toplumda “toplumcu” şekilde formüle edilen talepler, eğer mülkiyet ilişkilerini, sermayenin iktidarını ve devleti hedef almıyorsa, burjuva hukuk ve kurumları içinde eriyip reformist ya da milliyetçi çözüme dönüştürülür. Lenin’in ve Troçki’nin vurguladığı gibi demokrasi ve ulusal haklar, ancak işçi sınıfının bağımsız politik önderliği ve sosyalist programla birlikte somut çözülebilir; aksi halde burjuva devleti tarafından kontrol edilen “demokratikleşme” vaatleri bir aldatmacadır (DEM Parti konferansının eleştirisi).

Özetle: “Toplum temelli” söylem, eğer sınıf iktidarına saldırmıyorsa sistemin devamına hizmet eder. Bu yüzden solun bağımsız, sınıf temelli, enternasyonalist karakteri vazgeçilmezdir.

“Yurtseverlik” ve devletle işbirliği: hangi sınıfın yurtseverliği?

Uçum’un “yurtseverlik” çağrısı, devletçi-milliyetçi politikanın sol içinde yeniden meşrulaştırılması demektir. Burada kritik soru: hangi burjuvaziyle ve hangi devletle işbirliği? Türkiye’deki müzakereler, Öcalan-PKK hattı ve devlet görüşmeleri, WSWS’nin tespit ettiği gibi emperyalist ve yerel burjuvazinin bölgesel çıkarlarına hizmet eden gizli diplomasinin parçasıdır; bunlar “barış” adı altında Kürt hareketini kapitalist düzene entegre etmeye çalışır (Ankara‑PKK pazarlıkları analizleri). Bu tür “yurtseverlik”, işçilerin ve ezilen milliyetlerin çıkarlarını savunmaz; aksine böl ve yönet siyasetinin devamına yol açar.

“AKP sol ilkelere uygun” iddiası — ideolojik örtü ve pratik ters düşüş

AKP’nin işçi sınıfına yönelik politikaları, özünde sermaye yanlısıdır: özelleştirmeler, taşeronlaştırma, çalışma koşullarının esnekleştirilmesi, demokrasi ve ifade özgürlüğüne yönelik saldırılar bunun somut göstergeleridir. Bu gerçek, hem Türkiye tablosunda artan yoksulluk, çocuk emeği ve işçi ölümleri çerçevesinde hem de AKP’nin kurumsal baskı aygıtı kullanımıyla teyit edilir (İşçi ölümlerine ve sosyal tahribata dair değerlendirme). Bu nedenlerle AKP’yi “sol ilkelerle uyumlu” ilan etmek, ideolojik bir çarpıtmadır; amaç, rejime muhalefete baskıyı meşrulaştırmak ve sol talepleri devlete bağlayarak sınıf mücadelesini zayıflatmaktır.

Öcalan ve PKK’nin rolü — milliyetçilikle sınıf politikasının çatışması

Abdullah Öcalan’ın son yönelimi ve PKK’nin müzakereler içindeki dönüşümü, programatik olarak devrimci sosyalizmden kopuş ve milliyetçi, devletlerle pazarlığa dayalı bir çözüm arayışıdır. WSWS’nin belirttiği gibi Öcalan’ın “demokratik sosyalizm” söylemi, anti‑Marksist unsurlar içerir ve PKK’nin silahsızlandırılmasıyla sonuçlanan dönüşüm, Kürt özgürlük mücadelesinin burjuva sınırları içinde eritilmesi riskini taşıyor (DEM Parti konferansının eleştirisi; PKK’nin Türkiye’den çekilme kararı). Bu süreç, Kürtlerin demokratik haklarının burjuva temelde pazarlık konusu yapılması ve işçi sınıfının birliği gerektiren ulusal sorunların kapitalist çerçevede çözülmeye çalışılmasıdır.

Ne yapılmalı? — işçi sınıfının devrimci görevleri ve acil çağrı

  • İşçiler ve gençler, demokratik taleplerle burjuva devletin milli/“toplumcu” söylemlerine kanmamalıdır; mücadele sınıf temelli, enternasyonalist ve bağımsız bir perspektifle yürütülmelidir. Bu perspektif, demokratik hakları sosyalizme bağlar; aksi takdirde haklar geçici ve kırıntı düzeyinde kalır.
  • Yerel milliyetçi çözümler ve devletle “müzakere” vaatleri yerine, Türkiye işçi sınıfının Kürt işçileriyle ortak eylemi ve bölgesel enternasyonal bir program (Sosyalist Federasyon perspektifi) savunulmalıdır, bunu WSWS ve Sosyalist Eşitlik Partisi’nin analizlerinde görebilirsiniz (Ankara‑PKK analizi).
  • Acil görev: işyerlerinde ve mahallelerde sınıf bağımsızlığı için örgütlenme; sendika bürokrasisine karşı taban komiteleri; demokrasi ve Kürt halkının ana dilinde eğitim hakkı gibi taleplerin işçi sınıfının birlik programına bağlanması.

Sosyalist Eşitlik Partisi ve Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi, bu perspektifi savunuyor. Bu mücadeleye katılmak, pratikte örgütlenmek istiyorsanız partimizin çalışmalarına katılın: https://www.wsws.org/tr/special/pages/icfi/socialist-equality-group.html

Soru: Peki, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı pozisyonunda olan Mehmet Uçum neden böyle bir yazı yazma gereği duymuş olabilir?

Kısa yanıt — ideolojik ve siyasal bir manevra

Mehmet Uçum’un kaleme aldığı yazı, görünürde “solu yeniden tanımlama” iddiası taşısa da, sınıf mücadelesi açısından burjuvazinin siyasal ihtiyaçlarına hizmet eden bilinçli bir yönlendirmedir. Bu tür söylemler tek tek bir aklın ürünü değildir; iktidar ve onun danışmanları, siyaset mühendisliği yaparken çeşitli hedefleri aynı anda gözetir. Aşağıda bu hedefleri sınıf temelli, tarihsel ve uluslararası çerçevede açıklıyorum.

1) İşçi sınıfını parçalama ve solun bağımsız politik yönünü zayıflatma

“Toplum temelli” ve “yurtsever” söylemleri, sınıf üzerinden hareket eden örgütlenmeleri ve enternasyonal dayanışmayı atomize eder. Tarihsel olarak burjuva iktidarlar, sol talepleri milli/sivil çerçeveye çekerek işçi hareketini yönlendirip etkisizleştirmiştir. Bu yaklaşım, bugün de DEM Parti gibi milliyetçi ya da “demokratik” reformist kanalların burjuvazinin denetimine girmesiyle aynı mekanizmayı işletir; WSWS bunun tehlikelerine dikkat çekiyor (bkz. DEM Parti konferansı eleştirisi). Uçum’un yazısı, bu tür politik projelere ideolojik zemin hazırlıyor.

2) Devlet‑PKK müzakerelerini meşrulaştırma ve Kürt hareketini entegrasyona ikna etme

AKP‑iktidarının Öcalan görüşmeleri ve PKK ile pazarlıklarını Ankara‑PKK süreci raporları çevresinde yürütülen gizli diplomasinin bir parçası olarak görmek gerekir. Uçum’un “sol artık yurtsever olmalı” vurgusu, Kürt hareketi içindeki unsurları devlete yakın bir ulusal çerçeveye çekmeyi, böylece müzakereleri toplumsal tabanda daha az itirazla yürütmeyi amaçlar. Bu, müzakerelerin gerçek sınıfsal ve emperyalist bağlamını gizler.

3) Rejimi meşrulaştırma ve siyasal blok kurma

İktidarlar kriz dönemlerinde toplumsal desteği korumak için farklı toplumsal kesimleri yumuşatıcı ideolojik söylemlerle kazanmak ister. “Solun AKP’ye yakınlaşması” tezi, millî birlik/“toplum” söylemiyle muhalefeti içselleştirip denetim altına alma çabasıdır. Böylece neoliberal saldırılar, demokratik erozyon ve toplumsal yoksullaşma haklı gösterilmeye çalışılır; oysa gerçek uygulamalar işçi haklarına ve kamu hizmetlerine yönelik bir saldırıdır (bkz. işçi ölümleri ve sosyal tahribat analizleri).

4) Uluslararası dengeler ve emperyalist ajandaya hizmet

Türkiye’nin Ortadoğu’daki pozisyonu, ABD ve bölge güçlerinin çıkarlarıyla iç içe geçmiş durumda. Devletin PKK hattıyla pazarlık yapması, Washington’un bölgesel yeniden düzenleme planlarıyla uyumlu bir unsur. Uçum’un “yurtsever” çağrısı, ulusal kapsamlı politik değişiklikleri emperyalist hesaplarla bağlarken, işçi hareketinin uluslararası dayanışmasını zayıflatır; oysa gerçek çözüm enternasyonal proletaryanın birliğidir (WSWS bu bağlantıları ortaya koyuyor: Ankara‑PKK analizleri).

5) Orta sınıf/milli taban kazanma — reformizmin canlandırılması

“Toplum temelli” dil, özellikle kentli orta sınıf ve aydın katmanlarda karşılık bulur. Bu söylem, reformist ya da “demokratik sosyalist” yanılsamaları canlandırarak, kitlesel tepkileri yasallaştırılmış, devlete bağlı kanallarda eritmeye çalışır. Böylece radikal sınıf hareketlerinin kitle tabanını zayıflatmak amaçlanır (DEM Parti konferansının eleştirisi bunu gösteriyor: WSWS, 12 Aralık 2025).

Sonuç — politikanın maddi dayanaklarını görmezden gelen ideoloji

Uçum’un metni, soyut “toplum” ve “yurtseverlik” kavramlarını öne çıkararak sınıfın maddi çıkarlarını, emek‑sermaye ilişkilerini ve devletin baskı aygıtını görünmez kılmaya yönelir. Bu, ideolojik bir yönlendirmedir: [Amaç] muhalefeti kontrol altına almak, Kürt hareketini entegrasyona zorlamak ve iktidara karşı toplumsal direnci parçalamak.

Yapılması gerekenler — devrimci sınıf perspektifi

Solun ve işçi sınıfının yanıtı açık olmalıdır: bağımsız, sınıf temelli ve enternasyonalist politika. Demokratik talepler (ana dilde eğitim, siyasi özgürlükler) işçi sınıfının birliğine bağlanmalı, devletle pazarlığa değil, devrimci program ve örgütlenmeye dayandırılmalıdır. Bu çerçevede örgütlenmek, taban komiteleri kurmak ve enternasyonal dayanışmayı güçlendirmek acildir.

Sosyalist Eşitlik Partisi bu perspektifi savunuyor. Mücadeleye katılmak, örgütlenmek ve bu analizleri pratiğe dökmek istiyorsanız partimizin çalışmalarına katılabilirsiniz: https://www.wsws.org/tr/special/pages/icfi/socialist-equality-group.html

Loading