Devlet baskısı yoğunlaşırken siyasi tutuklular tecride karşı açlık grevinde

Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ndeki siyasi tutuklular Rezzan Şengül, Vedat Doğan ve Halil Yakut, tecrit ve işkence uygulamalarının son bulması, diğer siyasi tutuklularla bir arada kalma ve ailelerinin yaşadığı yerlere daha yakın cezaevlerine nakledilme talepleriyle sırasıyla 30 Mart, 3 Nisan ve 18 Nisan tarihlerinde açlık grevi eylemine başladılar.

Şengül ve Doğan, 1985 yılında kurulan, Türkiye’de ve uluslararası ölçekte üne sahip solcu müzik grubu Grup Yorum üyesi müzisyenler.

12 Mayıs’ta Change.org’da Yakut’un annesi Gülten Yakut tarafından “Halil Yakut serbest bırakılsın” talebiyle bir imza kampanyası başlatıldı. Açıklamada anne Yakut, oğlunun 6 Şubat 2023’teki deprem felaketinin ardından depremzedelere yardım için kurulan çadırlardan biri olan “Halk İçin Sağlık” çadırında fotoğrafı çekildiği gerekçesiyle tutuklandığını belirtiyor.

Siyasi tutuklu Halil Yakut ve annesi Gülten Yakut. Fotoğraf: Gülten Yakut, Facebook

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin, bölgede beklenen büyük depremler konusunda bilim insanları ve resmi kurumlar tarafından uzun süredir yapılan uyarılara uygun önlemler almaması sonucu Türkiye’de resmi olarak 53 binden fazla insan öldü.

Açıklamada hükümetin felaketteki suçluluğuna dikkat çeken anne Yakut şunları ekliyor: “Depremde halkımızı betondan mezarlara gömenler, şimdide depremde halkımıza yardım eden oğlumu depremzedelerle dayanışma sağladığı için kuyu tipi betondan hapishanelerde öldürmeye çalışıyor.”

Antakya’daki depremde evi yıkılan Gülten Yakut, oğlu Halil’in 15 Mart’ta kendisini aradığını ve ölümle tehdit edildiğini anlattığını aktardı: “Bugün Halil’in telefon günüydü. Beni aradı ve 10 Mart günü başgardiyan tarafından hücre penceresinden, ‘Burada müebbet hapis yatanlar var, seni öldürürler, biz hiçbir şey yapmayız, intihar etti deriz’ şeklinde tehdit edildiğini söyledi.”

Halil Yakut’un süresiz açlık grevinin 23. gününde annesi ile yaptığı telefon görüşmesinde anlattıklarına göre, cezaevi koşulları son derece insanlık dışı. Halil, Nazi toplama kamplarındaki tutuklulara ve hayvanat bahçelerindeki kafes hayvanlarına yapılan muamelelerle benzer bir muamele gördüğünü ifade ediyor.

Halil, güneş ışığı görmeyen, hava almayan ve tel örgülerle kaplı küçük bir penceresi olan tek kişilik bir hücrede tutuluyor. Günde sadece bir saat havalandırmaya çıkarılıyor ve diğer siyasi tutuklularla bir araya gelmeleri engelleniyor. Halil, su sorunu yaşadıklarını, çeşmelerden günde sadece üç kez su aktığını, suyun çamurlu, kötü kokulu olduğunu belirtiyor. Kırşehir sağlık müdürü tarafından suyun içilebilir olduğuna dair verilen rapor nedeniyle, cezaevi tutuklu ve hükümlülere sağlıklı içme suyu sağlamıyor.

Siyasi tutuklular ağır bir tecrit rejimine tabi tutuluyor. Cezaevinin kapıları otomatik ve gardiyanlarla sadece kapıdaki megafon aracılığıyla iletişim kurulabiliyor. İnsan yüzü görmek yasaklanmış ve telefon görüşmeleri nedeniyle sürekli yeni soruşturmalar açılıyor. Ayrıca, gardiyanlar tarafından yapılan hücre aramalarında kişisel eşyalar dağıtılıyor, kitaplar ve mektuplar sakıncalı bulunduğu için verilmiyor. Halil, milletvekillerine göndermek istediği mektupların bile disiplin kurulu ve mektup okuma komisyonu tarafından engellendiğini dile getiriyor.

Cezaevi yetkilileri, Halil ile iletişime geçmeye çalışan avukatlar, milletvekilleri ve insan hakları savunucularına onun “terörist” olduğunu söyleyerek, hakkında mahkeme kararı olmamasına rağmen onu kriminalize ediyorlar. Halil, telefon konuşmasında bu hukuksuz ve insanlık dışı uygulamalara karşı açlık grevinde olduğunu belirtiyor.

Halkın Gücü TV’nin haberine göre, Halil Yakut ve diğer tutuklular, deprem felaketinin birinci yıldönümü olan 6 Şubat 2024’te İstanbul’daki Çağlayan Adliyesi’nde yapılan silahlı saldırı gerekçesiyle tutuklandılar.

Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’nin (DHKP-C) üstlendiği saldırı girişimi sırasında çıkan çatışmada ağır yaralanan bir sivil hastanede hayatını kaybetmişti. Üç polis ile iki sivil daha yaralanmış, silahlı saldırıyı yapan iki kişi de kolluk güçleri tarafından öldürülmüştü.

Kolluk güçleri, bu eylemi gerekçe göstererek 6-8 Şubat 2024 tarihleri arasında İstanbul’da yapılan baskınlarda aralarında dört avukatın da bulunduğu 96 kişiyi gözaltına aldı. Son açıklamalara göre 61 kişi halen tutuklu bulunuyor.

Türkiye’de binlerce siyasi tutuklu ve hükümlünün karşı karşıya olduğu insanlık dışı koşullar, hükümetin siyasi muhaliflere yönelik hukuken temelsiz ve keyfi tutuklama saldırısının bir parçasını oluşturuyor. Son dönemde bu polis devleti baskısının giderek yoğunlaşmasına tanık olunuyor. Özellikle ifade özgürlüğü, protesto hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi durumları dikkat çekici bir artış gösteriyor.

1 Mayıs gösterilerinin ardından polis tarafından ülke genelinde yüzlerce kişi gözaltına alınırken İstanbul’da Taksim Meydanı’nın keyfi olarak kapatılmasını protesto eden 49 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Tutuklananlar arasında, daha önce hükümetin, Gazze’de NATO desteğiyle soykırım yapan İsrail ile işbirliğini protesto eden beş kişi de var.

Ayrıca geçen hafta mahkeme “Kobani davası”nda, açıkça siyasi bir kararla, aralarında Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) eski eş genel başkanlarının da olduğu Kürt siyasetçilere, anayasal hakları kapsamındaki eylemleri nedeniyle toplam 408 yıl hapis cezası verdi.

İstanbul’daki 1 Mayıs protestosu gerekçesiyle Salı günü 27 kişi daha gözaltına alınırken, Sendika.org’un İstanbul bürosuna polis baskını yapıldı.

1 Mayıs tutuklamalarına karşı çıkan 100’den fazla gazeteci, sanatçı, aydın ve yazar “Hepsini Alacağız Kampanya Grubu”nun çağrısına imza atarak tutuklananların derhal serbest bırakılmasını talep etti.

Erdoğan hükümetinin tırmanan polis devleti baskısı, uluslararası bir sürecin parçasıdır. ABD’de ve Avrupa’da Gazze soykırımını protesto eden göstericiler aylardır polis saldırısına uğruyor.

NATO destekli faşizan Ukrayna rejimi, Bolşevik-Leninistlerin Genç Muhafızları’nın (YGBL) lideri Bogdan Syrotiuk’u Nisan ayı sonunda tutukladı. Ukrayna’yı vekili olarak kullanan NATO emperyalist güçlerinin, Putin rejiminin ve savaşın sosyalist bir muhalifi olan, Rus ve Ukrayna işçi sınıfının uluslararası birliği için mücadele eden Bogdan, Zelenskiy rejimi tarafından, Dünya Sosyalist Web Sitesi’ndeki yazılarına dayanılarak, Rusya’nın ajanı olmakla suçlanıyor. Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) Bogdan’ın serbest bırakılması için küresel bir kampanya başlattı.

Türkiye’deki baskının tırmanışının Erdoğan’ın 2 Mayıs’ta Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) lideri Özgür Özel ile yaptığı görüşmenin ardından gelmesi, işçi sınıfı tarafından ciddi bir uyarı olarak görülmelidir.

Loading Tweet ...
Tweet not loading? See it directly on Twitter

Sosyalist Eşitlik Grubu, X/Twitter’dan yaptığı açıklamada son polis operasyonlarını protesto ederek bu konuda şunları belirtti:

Sendika bürokrasisinin de parçası olduğu bu egemen sınıf uzlaşmasının temelinde, işçi sınıfına karşı sosyal saldırının yoğunlaştırılması ve aşağıdan gelen toplumsal muhalefetin bastırılması ihtiyacı yatmaktadır.

Bir yandan NATO destekli İsrail’in Gazze’de soykırımı yoğunlaştırdığı ve İran’a karşı Ortadoğu çapında bir savaşı kışkırttığı, diğer yandan yine NATO destekli Ukrayna’nın Rusya ile savaşının nükleer bir çatışma tehlikesi yarattığı koşullarda, dışarıdaki savaşa her yerde ülke içinde sınıf savaşı ve demokratik hakların ortadan kaldırılması eşlik etmektedir.

Loading