Donald Trump’ın ikinci kez göreve gelmesinin üzerinden bir ay geçti. Geçtiğimiz dört hafta içinde yaşananlar, Dünya Sosyalist Web Sitesi tarafından seçimden bir gün sonra yapılan ve Trump’ın iktidara dönüşünün “Amerikan siyasi üstyapısının ABD’de var olan gerçek toplumsal ilişkilere uygun olarak şiddetli bir şekilde yeniden düzenlenmesini” temsil ettiği şeklindeki analizi doğrulamıştır.
Trump yönetiminin ilk ayının ana unsurları şunlardır:
1. Sınırsız başkanlık yetkileri iddiası ve göçmen işçilere saldırı
Trump, Beyaz Saray’daki ilk gününden itibaren kitlesel sınır dışı etme ve polis devleti önlemlerinin çerçevesini çizen bir dizi kararname imzaladı. Yönetim, Güney sınırında var olmayan bir “istila”ya yanıt verme bahanesiyle, şirket ve finans oligarşisinin politikalarına yönelik tüm muhalefeti hedef alacak sınırsız yetkilere sahip olduğunu öne sürdü.
İlk kararnameler, 14. Değişiklik ile garanti altına alınan doğuştan vatandaşlığı kaldırmayı; ABD’deki tüm göçmenler için ifade özgürlüğünü ortadan kaldırmayı; ordunun ülke içindeki rolünü büyük ölçüde genişletmeyi ve benzeri görülmemiş ölçekte kitlesel sınır dışı işlemlerine zemin hazırlamayı amaçlamaktadır. Bu önlemler, milyonlarca insanın haklarının elinden alınmasına ve başkana yasal ve anayasal kısıtlamaları istediği gibi geçersiz kılma yetkisi verilmesine yönelik bir çerçeve oluşturmaktadır.
2. ABD militarizminin küresel genişlemesi
Trump geçtiğimiz ay boyunca ABD militarizmini önemli ölçüde tırmandırarak Gazze’de devam eden soykırımı derinleştirdi ve Ortadoğu’da daha geniş çaplı savaşlara zemin hazırladı. İsrail’in benimseyip uygulamaya başladığı bir politika olan Gazze’nin “temizlenmesi” gerektiğini ilan ederek Gazze’de etnik temizliği açıkça onayladı.
Trump aynı zamanda kritik kaynakları ve ticaret yollarını güvence altına almak için ABD emperyalizminin küresel stratejisine yeniden yön veriyor. Her ikisi de küresel ticaret ve askeri lojistik için hayati önem taşıyan Grönland’ı ilhak etme ve Panama Kanalı üzerinde kontrol sağlama önerilerini yeniden gündeme getirdi. Washington, tüm Batı Yarımküre üzerinde ABD hakimiyeti kurmak amacıyla Kanada ve Latin Amerika üzerindeki ekonomik ve askeri baskıyı artırıyor. Yönetim ekonomik savaşı yoğunlaştırıyor, ticaret savaşı önlemlerini genişletiyor ve özellikle nadir toprak mineralleri ve yarı iletkenlerde küresel tedarik zincirlerine hâkim olmaya peşinde koşuyor. Bu adımların hepsi Çin ile doğrudan bir çatışmaya yönelik hazırlıklardır.
3. İşçi sınıfına saldırı ve sosyal programların yok edilmesi
Trump yönetimi yurt dışında savaşı genişletirken, yurt içinde de toplumsal bir karşıdevrim yapıyor. Yönetim, Elon Musk ve “Hükümetin Verimliliği Departmanı” (DOGE) aracılığıyla, devletin mali oligarşinin çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılmasını hayata geçiriyor. Amaç, sosyal programların tamamen yok edilmesi, şirketlerin kâr etmesine yönelik tüm kısıtlamaların kaldırılması ve muhalefeti bastırmak için gözetleme rejiminin güçlendirilmesidir.
Bu süreçteki ilk büyük adım, temel kamu hizmetlerini sağlayan kurumları hedef alan federal çalışanların toplu olarak işten çıkarılması oldu. Şimdiden on binlerce kişi tasfiye edildi ve tüm kurumlar bir gecede kapatıldı. Çevre Koruma Kurumu (EPA), Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı (HHS) derin kesintilerle ilk karşılaşanlar arasında yer aldı.
Musk, DOGE aracılığıyla federal harcamalarda 2 trilyon dolarlık kesinti planına öncülük ediyor ve işçi sınıfına fayda sağlayan programları ortadan kaldırırken süper zenginlere daha da fazla servet aktarıyor. Bu sürecin önemli bir bileşeni, yapay zekâ güdümlü bir gözetim sisteminin kurulmasıdır. Musk, günümüzün kara listesini oluşturmak için IRS, Sosyal Güvenlik İdaresi ve diğer federal kurumlardan gelen verileri entegre ediyor. Bu sistem siyasi muhalifleri hedef almak, muhalefeti kriminalize etmek ve direnen işçilere karşı ekonomik misilleme yapmak için kullanılacak.
Oligarşi tarafından, oligarşi için ve oligarşi adına bir hükümet
Trump giderek daha açık bir şekilde diktatör gibi hareket ettiğini ilan ediyor. Salı günü Beyaz Saray’ın resmi sosyal medya hesabı Trump’ın taç taktığı bir fotoğrafı “KRAL, ÇOK YAŞA!” ifadesiyle birlikte paylaştı. Bu paylaşım, Trump’ın “Ülkesini kurtaran hiçbir yasayı ihlal etmez” biçimindeki iddiasından sadece birkaç gün sonra geldi.
Trump yönetimi sadece yozlaşmış bireylerin hırslarını yansıtmamaktadır. Bu yönetim; daha önce görülmemiş düzeyde zenginliği elinde toplayan Amerikan şirket ve finans oligarşisinin siyasi ifadesidir.
Aynı zamanda Trump yönetiminin politikaları bir güç gösterisi değil, kriz ve çaresizlik göstergesidir. Oligarşi; küresel ekonomik konumunun uzun vadeli gerilemesiyle, Wall Street’in bir dizi kurtarılmasıyla biriken devasa bir borç dağıyla, kendi pervasız militarizminin yıkıcı sonuçlarıyla ve ABD ile dünya genelinde artan muhalefetle karşı karşıyadır.
Demokratik Parti bu sürecin muhalifi değil, baş mimarlarından biridir. O bir toplumsal muhalefet partisi değil, kapitalist devletin bir payandasıdır ve demokratik haklar ile sosyal programların yok edilmesinde tamamen suç ortağıdır.
Demokratlar kendilerini Trump’ı eleştiriyor gibi gösterseler de muhalefetleri tamamen egemen sınıf stratejisinin bakış açısını yansıtmaktadır. Onların en büyük kaygıları Trump’ın diktatörlük hevesleri değil, izlediği politikaların Ukrayna’da ABD önderliğindeki savaşı baltalaması ve Washington’ın Avrupa’daki hegemonyasını zayıflatmasıdır. Bu nedenle Trump’ın başkanlığının bir ayının ardından en yüksek sesli protestoları Sosyal Güvenlik kurumunun içinin boşaltılmasına ya da göçmenlere karşı askeri güç kullanılmasına karşı değil, Rusya’nın sözde “yatıştırılmasına” karşı olmuştur.
Trump bir değişimi temsil etmekle birlikte, hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler tarafından yönetilmiş daha geniş bir süreçten doğmuştur. Clinton döneminde yoksullara yönelik refah programlarının hızlanan yıkımı, zenginlere tarihteki en büyük servet transferini gerçekleştiren Obama ve Biden döneminde de devam etti. Biden yönetiminin temel önceliği, ABD-NATO’nun Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşı ve Gazze’deki soykırım da dahil olmak üzere küresel bir emperyalist savaşın tırmandırılmasıydı. Şimdi, Trump’ın dönüşüyle birlikte, Demokratların onun yönetimine karşı kitlesel muhalefeti harekete geçirmeye hiç niyetleri yok. Onların korkusu Trump’tan değil işçi sınıfından kaynaklanıyor.
İşçi sınıfı ile gelişmekte olan çatışma ve ileriye giden yol
Trump yönetiminin devleti şiddetli bir şekilde yeniden düzenlemesi bir boşlukta gerçekleşmiyor. Bu, ABD içinde ve uluslararası alanda sınıf mücadelesinin büyümesine verilen bir yanıttır. Egemen sınıf, politikalarına yönelik kitlesel muhalefeti önlemeye ve bastırmaya çalışıyor.
Fakat siyasetin yeniden düzenlenmesi yalnızca bir tarafta gerçekleşmiyor. Son iki yılda havacılık ve uzay işçileri, lojistik işçileri, eğitimciler, otomotiv işçileri, sağlık emekçileri ve hizmet işçileri de dahil olmak üzere işçi sınıfı mücadelelerinde önemli bir artış yaşandı. Trump ile Musk’ın yıkım operasyonuna direnen federal işçiler ve bilim insanları arasında muhalefet şimdiden ortaya çıkmaya başladı. Posta emekçileri arasında, yönetimin posta hizmetini özelleştirme planlarına karşı büyük bir öfke var; özelleştirme toplu işten çıkarmalara ve kritik bir kamu kurumunun yok edilmesine neden olacak.
Trump yönetiminin politikaları, halihazırda milyonlarca kişinin yoksulluk, evsizlik ve sağlık hizmetlerine erişim eksikliği ile karşı karşıya olduğu sarsıcı sosyal kriz koşullarında hayata geçiriliyor. Geçtiğimiz hafta Detroit’te iki evsiz çocuk defalarca yardım istedikten sonra arabalarının içinde donarak öldü; bu, Trump’ın gündeminin sonuçlarının korkunç bir ön göstergesidir. Aynı zamanda, COVID-19 pandemisi yayılmaya devam ederken ve H5N1 “kuş gribi” gibi yeni hastalık tehditleri kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkarken, halk sağlığı programlarının içi boşaltılıyor. Kamusal eğitimin tasfiyesi ve sosyal programlarda yapılacak büyük kesintiler, Trump’a oy veren pek çok işçi de dahil olmak üzere milyonlarca kişi için yıkıcı sonuçlar doğuracaktır.
Bu saldırıların ölçeği ve hızı, genel grev çağrıları da dahil olmak üzere muazzam bir muhalefet hareketini tetikleyecektir. Gelişmekte olan bu hareketin önündeki başlıca engel, işçi mücadelelerini bastırmak için sistematik bir şekilde çalışan şirket yanlısı sendika bürokrasisidir. Biden yönetimi sırasında sendikal aygıt, şirket çıkarlarının dayatılmasında kilit bir rol oynamıştır. Buna, ezici bir çoğunlukla reddettikleri hükümet destekli bir toplu sözleşmeyi demiryolu işçilerine dayatılması da dahildir.
Trump’ın dönüşüyle birlikte sendikal aygıt, tıpkı onun ilk döneminde olduğu gibi kendisini yeni rejime uyarlıyor. Teamsters Başkanı Sean O’Brien kendisini Beyaz Saray’ın danışmanı olarak konumlandırırken, UAW Başkanı Shawn Fain milliyetçi ekonomi politikası konusunda Trump’la “birlikte çalışmaya” hazır olduğunu açıkladı. Yüz binlerce kamu çalışanını temsil eden AFGE (Amerikan Kamu Çalışanları Federasyonu) toplu işten çıkarmalara karşı çıkmak için hiçbir şey yapmıyor. İşçilere mahkemelere güvenmelerini ya da Ulusal Çalışma İlişkileri Kurulu’na (NLRB) nafile itirazlarda bulunmalarını söylüyor.
Demokratik Parti içinde ve çevresinde faaliyet gösteren sahte sol örgütler de Trump’ın yükselişinde doğrudan sorumluluk taşıyor. Geçtiğimiz on yıl boyunca bu güçler, işçi sınıfını ırk ve toplumsal cinsiyet temelinde bölme peşinde koştular.
Sosyalist Eşitlik Partisi, işçileri diktatörlüğe, savaşa ve kapitalist sömürüye karşı bir mücadelede birleştirerek, işçi sınıfını Trump yönetimine karşı örgütleme mücadelesine öncülük ediyor. Bu çabanın merkezinde, Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi (DEUK) tarafından işçilere mücadelelerini sektörler ve ulusal sınırlar ötesinde koordine edebilecekleri örgütsel araçlar sağlamak amacıyla kurulan Taban Komitelerinin Uluslararası İşçi İttifakı (TK-Uİİ) yer almaktadır.
TK-Uİİ, işyerlerinde, okullarda ve mahallelerde direniş merkezleri olarak hizmet verecek bağımsız mücadele örgütleri olan taban komiteleri inşa etmek için aktif olarak mücadele etmektedir. Bu komiteler, işçi sınıfının tüm kesimlerini sosyal ve demokratik haklarını savunmak için birleştirecek, toplu işten çıkarmalara ve sosyal kesintilere karşı mücadeleyi göçmenlerin savunulması ve savaşa karşı mücadeleyle birleştirecektir.
TK-Uİİ, güçlü bir yazışma ve işbirliği ağı aracılığıyla, işçilere Amerika Birleşik Devletleri’nde ve uluslararası alanda grevleri, protestoları ve kitlesel eylemleri koordine etmek için gereken rehberliği ve desteği sağlayacaktır.
Diktatörlüğe karşı mücadele kapitalizme karşı mücadeleden ayrılamaz. Sosyalist Eşitlik Partisi, toplumu işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda yeniden örgütlemek için sosyalist bir program öne sürmektedir. Mali oligarşinin serveti kamulaştırılmalı ve bu kaynak evrensel sağlık hizmetleri, eğitim ve güvenli, iyi ücretli işleri finanse etmek için kullanılmalıdır. Emperyalist savaş makinesi parçalanmalı, ABD önderliğindeki savaşlara son verilmeli ve askeri harcamalar toplumun yeniden inşasına yönlendirilmelidir. Siyasi ve ekonomik iktidarı kapitalist oligarşiye değil işçi sınıfının verecek bir işçi hükümeti kurulmalıdır.
Bu mücadeleye katılmak isteyen tüm işçileri ve gençleri Sosyalist Eşitlik Partisi’ne katılmaya ve onu inşa etmeye çağırıyoruz. İşçi sınıfı diktatörlüğe gidişi durdurabilecek tek toplumsal güçtür, ancak devrimci bir önderlik ve programla silahlandırılmalıdır. SEP, bu önderliği inşa etmeye, işçi sınıfını önündeki muazzam mücadelelere hazırlamaya ve sosyalist bir gelecek için mücadele etmeye kararlıdır.