Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) çağrısıyla Cumartesi günü İstanbul, Maltepe’deki miting alanında bir araya gelen yüz binlerce kişi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını protesto etti.
CHP mitinge 2,2 milyon kişinin katıldığını söylerken, emniyet müdürlüğü sadece 150 bin kişinin katıldığını iddia etti.
İmamoğlu 19 Mart’ta “yolsuzluk” ve “teröre yardım” iddialarıyla gözaltına alınmış, 23 Mart’ta gizli tanık iddialarına dayanılarak “yolsuzluk” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. CHP’nin aynı gün düzenlediği ve İmamoğlu’nun tek aday olduğu cumhurbaşkanlığı ön seçimine 15,5 milyon kişi katıldı. Son anketlerde İmamoğlu Erdoğan’ın önünde görünüyordu ve bir süredir artan polis operasyonlarının İmamoğlu’na doğru ilerlediği tahmin ediliyordu.
İmamoğlu’nun gözaltına alınması milyonlarca kişinin katıldığı kitlesel protestoları tetiklerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümeti buna polis baskısı ve tutuklama dalgası ile yanıt verdi. 2000’den fazla kişi gözaltına alınırken 300’den fazla kişi hukuksuzca tutuklandı. Erdoğan ayrıca Çarşamba günü sona erecek olan Ramazan Bayramı tatilini uzatarak özellikle üniversitelerdeki boykotları ve kitlesel protestoları sona erdirmeye çalışıyor.
Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’nin (DEUK) Türkiye şubesi olan Sosyalist Eşitlik Grubu (SEG), tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması talebini yinelemektedir. İşçi ve gençlik kitleleri demokratik hakları savunmak ve mücadeleyi ileriye taşımak üzere bağımsız olarak seferber olmalıdır. Bu, SEG ve DEUK tarafından ileri sürülen devrimci perspektif uğruna mücadele etmeyi gerektirir.
CHP lideri Özgür Özel Maltepe’de yaptığı konuşmada, İmamoğlu’nun serbest bırakılması ve erken seçim talebiyle bir imza kampanyası başlatacaklarını duyurdu. Özel mücadeleye “sokakta” devam edeceklerinde ısrar etse de başından itibaren kendiliğinden patlak veren kitlesel hareketi seçimlere yönlendirerek kontrol altında tutmaya çalışıyor.
Özel, protestoları görmezden gelen ya da bunlara karşı çıkan çeşitli medya organlarına ve şirketlere karşı başlattıkları boykot kampanyasını genişletti. Özel ayrıca İmamoğlu’nun tutuklanmasında önemli bir rol oynayan gizli tanığın 55 tane suç dosyası olduğunu belirterek, “Eskiden AKP’den iş alan şimdi Ekrem Başkan’a kara çalan adamın 100’den fazla suçu çıktı. Tecavüzcülerden, tacizcilerden tanık icat edip Ekrem Başkan’ı size yargılatmayız, karalatmayız,” dedi.
Erdoğan ise Pazar günü başlayan Ramazan Bayramı için yayımladığı mesajında operasyonların süreceğini ima etti: “Belediyeleri adeta ahtapot gibi sarmışlar. Sokak terörünü, soygunu perdelemeye çalışıyorlar. Terör ve yolsuzluk soruşturmalarını takip ediyoruz. Suç örgütünün kollarının nerelere uzandığını görüyoruz. Sokak terörü soygunu perdeleme çabasıdır. Soruşturma ilerledikçe ve derinleştikçe belediyeleri ahtapot gibi saran suç örgütünün kollarının nerelere uzandığı elbette deşifre olacaktır.”
Erdoğan’ın kendisini “Türkiye’yi dünyaya şikayet etmekle” suçlamasına yanıt veren Özel, “Bir ülkede demokrasi tehdit altındaysa, seçimle gelen seçimle gitmiyorsa, darbe oluyorsa dünya onunla ilgilenir,” dedi. Özel, önemli tarihsel meseleleri gündeme getirerek, “Siz Sevr’i imzalayanların siyasi devamısınız, biz Sevr’i yırtıp atan, Lozan’ı yapanların yolundanız,” diye konuştu.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması, bugünkü Türkiye’yi de kapsayan Osmanlı topraklarının Britanya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Ermenistan arasında paylaşılmasını öngörüyordu. Antlaşma İstanbul’daki Osmanlı hükümeti tarafından kabul edilirken, Ankara’daki Mustafa Kemal önderliğindeki Büyük Millet Meclisi ve milliyetçi hareket tarafından reddedilmişti. Vladimir Lenin ve Lev Troçki önderliğindeki genç Sovyet cumhuriyetinin desteğiyle yürütülen ulusal kurtuluş savaşı sonucunda Türkiye’deki işgal sona erdirilmiş, 1923’te Lozan Antlaşması imzalanmış ve cumhuriyet ilan edilmişti.
Erdoğan, Özel’in BBC’ye verdiği röportajın ardından “CHP’nin Genel Başkanı Gazze soykırımındaki iki yüzlü yayınları sebebiyle itibarını kaybetmiş bir yabancı medya kuruluşundan süklüm püklüm yardım dileniyor,” demiş ve “Batı’ya yalvaracak kadar kontrolü kaybettiklerini gördük,” diyerek CHP’nin “siyasi mandacılık” talep ettiğini öne sürmüştü. Bu, Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Britanya veya ABD mandası talep eden eğilimlere bir atıftı.
Erdoğan ayrıca X/Twitter’da yaptığı açıklamada şu soruları soruyordu: “Ülkesini şikâyet etmek, Batı’dan medet ummak ana muhalefet partisi genel başkanına yakışıyor mu? … Böyle bir siyasetçi, ülkesinin çıkarlarını emperyalistlere karşı savunabilir mi? Ekranlarda yardım dilenen biri, emperyalistler karşısında dik durabilir mi?”
Özel, söz konusu röportajda Birleşik Krallık’taki müttefiki, İşçi Partili Başbakan Keir Starmer’in Erdoğan’a tepki göstermemesine sitem etmiş ve “Terk edilmişlik hissediyoruz… Bu nasıl dostluk, bu nasıl kardeş parti? Bu nasıl demokrasiyi birlikte savunmak?” diye sormuştu.
Halkın ezici çoğunluğunun NATO’ya ve onun bölge genelindeki savaşlarına ya da savaş planlarına karşı olduğu Türkiye’de, 2002’den beri iktidarda olan İslamcı Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AKP) önderlik eden Erdoğan ile Kemalist CHP lideri Özel birbirlerini emperyalizm yanlısı olmakla suçlarken, gerçekte bu suçlama her iki burjuva partisi için de geçerlidir.
Erdoğan, ABD’deki Trump yönetiminden ve Avrupa’daki müttefiklerinden büyük bir tepki gelmeyeceğini hesaplayarak, başlıca siyasi rakibi olan İmamoğlu’nu tasfiye etmeye girişti. Bunda, emperyalist müttefiklerinin Ortadoğu ve Ukrayna’daki yağmacı planlarında Türkiye’yi kritik bir ortak olarak görmeleri önemli bir rol oynadı. “İran’ı bombalama” tehdidinde bulunan Trump, İran’la olası bir savaşta Erdoğan’ın desteğini can alıcı olarak görüyor. Erdoğan, Gazze soykırımını eleştirip Hamas’a desteğini ilan etse de İsrail’in savaş makinesine petrol ve başka kritik materyaller tedarik etmeyi sürdürüyor.
Protestolar sırasında CNN’e ve BBC’ye verdiği röportajlarda Erdoğan’dan daha çok bir “NATO partisi” olduklarını vurgulayan CHP lideri Özel’in “anti-emperyalizm” iddiaları da bir o kadar temelsizdir. Hem AKP hem de CHP, NATO’nun Finlandiya ve İsveç’i üye yaparak Rusya’ya karşı genişlemesi lehine oy vermiştir ve Gazze soykırımını tüm yollarla destekleyen ABD ve Avrupa emperyalizmi ile ittifak halindedir.
Bu partilerin emperyalizm yanlısı doğaları, temsil ettikleri Türk burjuvazisinin emperyalizmle köklü bağlarının ve işçi sınıfına düşmanlığının siyasi ifadesidir. Tutarlı bir anti-emperyalist siyaset ancak hem NATO’ya ve Siyonizme hem de “kendi” egemen sınıfına ve onun tüm partilerine karşı işçi sınıfına dayanan uluslararası sosyalist bir perspektifle ileri sürülebilir. Erdoğan’ın diktatörlük rejimine karşı demokrasi uğruna mücadelede ileriye giden tek yol da buradan geçmektedir.